Nisan ayının sonlarında Beijing’deki Kolombiya Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir toplantı, Çin ve Latin Amerika edebiyatlarının buluşma ve ayrışma noktaları açısından ilginç pencereler açtı, çok farklı köprüler üzerinde yol alındı. 23 Nisan’daki 30. Dünya Kitap Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlikte bir konuşma yapan çağdaş Çin edebiyatının ünlü ismi Mo Yan, Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından hareketle Latin Amerika’daki Büyülü Gerçekçilik akımını tartıştı ve kendi ülkesine etkileri konusunda değerlendirmelerde bulundu.

“Yüzyıllık Yalnızlık”ı ilk kez 1985 yılında Shanghai-Henan treninde okumaya başladığını belirten Mo Yan, konuşmasına “Söylemeliyim ki, hem uykumu kaçırdı hem de içimi huzursuzlukla doldurdu çünkü kitabın anlatım tarzı Çin romanlarından çok farklıydı” diyerek devam etti. “Çin’deki gerçekle Kolombiya’daki gerçek arasında kesin bir bağlantı olduğunu hissettim, ancak bu kadar büyük bir etki olacağını beklemiyordum. Çin’de 1980’lerin en önemli edebi akımlarından biri olan Xungen (kök arayışı) edebiyatının, Márquez’in edebi deneyiminin doğrudan etkisi altında ortaya çıktığı söylenebilir” diyen Mo Yan, Çin kültürü hayranı Arjantinli Jorge Luis Borges’in eserlerine de değinerek, yazarın Latin Amerika, Çin ve Avrupa’nın gerçeklerinin tek bir odada buluşturduğunu vurguladı.

Büyülü atmosferde Çin gerçeği

Bu konuşmayı Mo Yan’ın yapmış olması önemli, çünkü kendisi “Çinli Marquez” olarak tanımlanmasa bile edebi tarzı bakımından sıklıkla Latin Amerika’nın Büyülü Gerçekçilik akımıyla ilişkilendirilen bir yazar ve bu bağlantının temelinde gerçek olayları hayal gücüyle harmanlayan anlatım tarzının büyük etkisi var. 20. ve 21. yüzyıl Çin gerçeğini “büyülü” bir atmosferde sunmasıyla bilinen yazarın eserlerinde doğaüstü unsurların, mitolojik ögelerin ve abartılı anlatıların günlük yaşamla iç içe geçtikleri malum. Onun eserleri genellikle Çin’in kırsal bölgelerine yönelir ve buralardaki halkın yaşamı, gelenekler ve tarih uyum içinde anlatılır. Bu da Latin Amerika edebiyatındaki kırsal temalara ve halk anlatılarına benzerlik gösterir.

Mo Yan’ın kurgusu, tarih, politika, şiddet ve mitolojiyi iç içe geçirerek hem gerçek hem de fantastik bir dünya kurar ki olağanüstü olayların olağan bir dille anlatılması Büyülü Gerçekçilik’in ana özelliklerinden biridir. Aynı biçimde Mo, Çin kültürüne ve tarihine özgü ögeleri kullanırken aynı zamanda evrensel insanlık hallerine değinir ve bu da Büyülü Gerçekçilik’in coğrafi sınırları sınırları aşmasına benzer biçimde onun anlatısını küresel olarak erişilebilir hale getirir.

“İlhamımı Marquez’den aldım”

Tüm bunlardan sonra Mo Yan’ın kendisinin de Büyülü Gerçekçilik’in etkisini kabul ettiğini, Marquez’in eserlerinden ilham aldığını söylediğini ve Çin’e özgü bir Büyülü Gerçekçilik geliştirdiğini ifade ettiğini de belirteyim.  Mo Yan Çin’e çok uzak bir kültürde serpilip gelişen bu akımı yalnızca stil değil, politik eleştiri, toplumsal çözümleme ve kültürel anlatım aracı olarak da kullanır ve anlatımı hep çok katmanlıdır.

“Kızıl Darı Tarlaları”nın, “Kurbağa”nın, “İri Memeler ve Geniş Kalçalar”ın, “Saydam Turp”un, “Şarap Cumhuriyeti”nin yaratıcısı Mo Yan, Çin’de Büyülü Gerçekçilik’ten etkilenen tek yazar değil kuşkusuz. Bu çerçevede Türk okurlarının da tanıdığı Yu Hua, Yan Lianke, Can Xue gibi isimler de sayılabilir.

Çinli yazarlar giderek daha fazla dünyaya açılırken, örneğin Marquez’in ülkesi Kolombiya’da “modası geçti” denilen Büyülü Gerçekçilik’i de ikinci bir dalga halinde farklı ülkelerin okurlarına taşımaktalar.