Bu yıl 61. kez düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünde yer alan filmlerden biri, yapımcısı Murat Şeker, yönetmeni Neco Çelik olan “Sevgili Katilim Berlin”di. Oyuncu kadrosunda Larissa S. Herden, Kida Khodr Ramadan, Katharina Thalbach, Burak Yiğit gibi isimleri gördüğümüz film, Berlin’de yaşayan, 30’lu yaşlarında, siyahi genç kadın Jacky’yi tanıtıyordu bize. Kahramanımız, annesinin ölümü ve işsiz kalmasıyla derin bir bunalıma düşüyor, intihar etmeyi beceremediği için tetikçi tutmaya karar veriyordu. Bunun için Berlin yeraltı dünyasının tanınmış simalarından biri olan Madam Bora’dan yardım isteyen genç kadın, katili olacak Çello’yla tesadüfen tanıştığında ise işler değişiyordu. Jacky ve Çello birbirlerine âşık oluyorlar, saklanmaya karar veriyorlar ama Çello’nun bu işlerdeki ustası, kanlı Madam’ın has adamı, anlaşmayı sonuna kadar uygulamak istediği için kanlı bir hesaplaşma yaşanıyordu.
Kin-Fo’dan Jacky’ye yaşam ve ölüm
“Sevgili Katilim Berlin”in başlıca özelliklerinden biri, Jules Verne’in çok da bilinmeyen romanlarından birinden, “Çin’de Bir Çinli’nin Başına Gelenler”den uyarlanmış olması. Üstat Fransız yazarın ilk olarak 1879’da yayımlanan romanı, bilenler bilir, Shanghai’da yaşayan, çok zengin ve çok ünlü olan Kin-Fo’nun yaşadıklarını anlatır. Parası tamamen babasından gelen, hayatında hiçbir zaman hiçbir şey için emek harcamayan, heyecan duymayan Kin-Fo’yu tüm varlığını Amerikan borsasında değerlendirmektedir. Ve bir gün borsadan, parasının tamamen battığına dair bir haber gelir. İflasından, nişanlısı Leu’nun ve elinde büyümüş olduğu filozof Wang’ın etkilenmemesini isteyen Kin-Fo, hayatıyla ilgili radikal bir karar alır.
Jules Verne’in romanın başlarında, “Kayıtsız adam olsa olsa otuz yaşlarında, son derece sağlıklıydı. Büyük bir servetin üzerinde oturuyordu. Kültürlü, zekâsı ortanın üzerindeydi. Şu dünyanın mutlularından biri olabilmek için çoğu kimsenin yoksun kaldığı her şey onun elindeydi. Ama neden mutlu değildi?” satırlarıyla tanıttığı Çinli karakter, ilk kez bir kadın karaktere dönüşüyor “Sevgili Katilim Berlin”de. Tırnakları, hiçbir şey yapmadan yaşayabilen zengin kişilerin kategorisine dahil bulunduğunun göstergesi olarak bir santimi aşan uzunlukta olan Kin-Fo, bu kez alt sınıftan Berlinli bir kadın olarak geliyor karşımıza. Çin usulü yönetim yerine Avrupa tarzı bir yönetimin daha iyi olacağını düşünen, Shanghai’ın çok önemli bir özerkliği bulunan İngiliz imtiyazı almış bölgesinde yaşayan Kin-Fo, Jacky’nin kişiliğinde tek atımlık barutu kalan bir yoksul olarak yorumlanıyor.
Hiç gitmeden Çin’i yazabilmek
İlginç nokta, Jules Verne’in aslında hüzünlü, karamsar, üzücü, hatta ürkütücü olan bu olayı, yer yer komedi boyutuna ulaşan bir üslupla yazmasıdır. Romandan hareketle, Philippe de Broca’nın 1965’te çektiği, bizde “Çin Macerası” olarak bilinen “Les tribulations d'un Chinois en Chine” filmi de iyi cinsten bir komedidir zaten. Başrollerde Jean Paul Belmondo ve Ursula Andress’i gördüğümüz film, oldukça serbest, pek çok ayrıntısı Jules Verne’in romanından farklı, ağırlıklı olarak Hong Kong’u mekan edinen bir uyarlamadır ve komedi dozu oldukça üst seviyededir.
Jules Verne’in Çin’e hiç gitmediği, buna rağmen “Bir Gazetecinin Yolculuk Notları”nda (1893) kahramanını yeni maceralar yaşayacağı Beijing’e doğru bir tren yolculuğuna çıkardığı, “Seksen Günde Devrialem”de Hong Kong’a genişçe yer ayırdığı biliniyor. Altın Portakal’da da “Çin’de Bir Çinli’nin Başına Gelenler”den izlerle karşılaşmak, ilginç oldu doğrusu.
Tunca Arslan