Geçtiğimiz salı günü Trump Putin’le önümüzdeki hafta Budapeşte’de Ukrayna barışıyla ilgili yapacağı yüz yüze görüşmeyi iptal ettiklerini açıkladı. Bu açıklamanın pazartesi günü Dışişleri Bakanı Rubio ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov arasında yapılan telefon görüşmesi sonrası gelmesi dikkat çekiciydi. İddialara göre Lavrov’un, Rubio’ya “henüz yüz yüze görüşmeyi gerektirecek bir somut gelişme yok dolayısıyla Budapeşte’de yüz yüze görüşmeye şimdilik gerek yok” şeklinde bir değerlendirme yapması sonucu Trump da salı günü gazetecilere yaptığı açıklamada, "Boşa giden bir toplantı istemiyorum; zaman kaybı istemiyorum," diyerek Budapeşte görüşmesini iptal ettiğini duyurdu.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Geçtiğimiz hafta Ukrayna Savaşı’yla ilgili önemli gelişmeler oldu. Trump Ukrayna’ya Tomahawk füzeleri vermeyi düşündüğünü bir süreden beri dile getiriyordu. Bu bağlamda, geçtiğimiz Cuma günü de Zelensky ile Beyaz Saray’da bir araya gelerek nihai noktayı koyacaktı Ancak ilginç bir gelişme yaşandı. Putin Trump’ı aradı ve yüz yüze görüşmek istediğini söyledi. İki lider iki hafta içinde Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de görüşme kararı aldılar. Ardından geçtiğimiz cuma günü Trump, Zelensky’i Beyaz Saray’da ağırladı. Aslında Beyaz Saray’daki görüşmenin ana gündem maddesi Tomahawk füzeleri idi. Lakin görüşmeden kısa bir süre önce Putin’le yaptığı telefon görüşmesi Trump’ın bu füzeleri Ukrayna’ya verme konusunu tekrar gözden geçirmesine neden oldu ve nihayetinde bu füzeleri vermeyi reddetti.
Bir Amerikan haber kanalına yaptığı değerlendirmede ise Zelensky, Tomahawk füze meselesini “Trump ne evet dedi ne hayır” dedi şeklinde yorumladı. Ancak daha sonra Financial Times gazetesinin bildirdiğine göre basına kapalı görüşme tıpkı ilk görüşmede olduğu gibi çok sert ve gergin geçmiş, Trump Zelensky’e ağır ifadelerde bulunmuş ve hatta Zelensky’nin ortaya koyduğu mevcut cephedeki durumu gösteren haritaları da elinin tersiyle masadan iterek, “artık bu haritaları görmekten bıktık, her gittiğin yere bu haritaları götürüyorsun” şeklinde ağır eleştirilerde bulunmuş ve Zelensky’e “ya bu savaşı bitirirsin ya da Rusya seni yok eder” şeklinde tehdit de etmiş.
Trump, açıkça taraflardan cephe hatları boyunca çatışmaları durdurmasını ve oldukları yerde kalmalarını, bu süreçte de barışı müzakere etmelerini istedi. Ukrayna’nın olumlu bakmasına rağmen Rusya bu teklifi geri çevirdi. Rusya hem savaşalım hem de barışı görüşelim modunda. Bir bakıma Rusya tüm süreçte inisiyatifi elinde tutmak istemektedir.
Açıkçası tecrübeli bir devlet adamı olan Putin, Trump’ı çok iyi okumuş ve anlamış durumda. Trump'ın ne devlet yönetimiyle ne de küresel meseleler konusunda herhangi bir iddiası olmadığını aksine tamamen kendi imajına yönelik bir PR (kamuoyu) çalışması içerisinde olduğunu görmektedir. Trump'ın Amerikan medyasının bile inanmadığı ve desteklemediği “7 savaş bitirdim” söylemi üzerine inşa ettiği yeni bir dış politika anlayışı var. Dolayısıyla Gazze ile birlikte 8 savaşı Ukrayna’daki savaşı bitirerek taçlandırmak istiyor ve kendisini tarihe barış havarisi bir başkan olarak geçirtmek istiyor. Trump, kendisini barış havarisi olarak görürken Rusya, Hamas, İran, Çin ve Venezüela’yı ve çok daha fazlasını şer ekseninin bir parçası olarak görüyor ve göstermeye çalışıyor. Her ne kadar bunu kamuoyuyla paylaşmasa da Putin ve Xi, Trump’ın gözlerinden bu tabloyu okuyabiliyorlar.
Putin’in, kendi açısından Ukrayna’da hayatını kaybeden Rus askerlerinin kanı üzerinden Trump’ın kendi hanesine bir başarı notu yazacağı bir zafer kazanmasına izin vermeyeceği açık. Bu durum en başından beri belli. Putin'in amacı kendisini zayıflatmaya çalışan Batıya özellikle Avrupa merkezli Batı’ya bir ders vermek. Bu nedenle Putin başından beri ABD ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Bilhassa Trump’ın yüksek egosunu çok iyi bilen Putin sürekli Trump’ın egosuna oynuyor ve sürekli onun egosunu ön plana çıkararak uluslararası toplum önünde Ukrayna konusunda yüksek çıkışlar yapıp sonradan geri adım atan bir başkan pozisyonuna düşürüyor ve bunu seyretmekten de keyif alıyor. Trump ise bu gel-gitlerin faturasını başka bir yere, Çin’e tarife olarak kesmeye çalışıyor.
Kuşkusuz, Putin’in diğer bir hesabı da son günlerde Avrupa Birliği’nde Rusya’nın Avrupa’da el konulan varlıklarının Ukrayna’ya tazminat kredisi olarak verilmesi meselesi. Yaklaşık 140 milyar avroluk bir krediden bahsediliyor. Bunun bir nevi Rusya’nın varlıklarından Ukrayna’ya AB’nin vereceği bir tazminat olarak yorumlanıyor. Özellikle, Ukrayna’nın yeniden imarı bu parayla gerçekleştirilecek. Rusya tarafı bu plana çok sert bir şekilde karşı çıkıyor, bunun ağır sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulunuyor.
Sonuç olarak Putin’in şu an için tek derdi AB ile hesaplaşmak. Daha önce Ukrayna ve Zelensky yönetimini sorumlu tutarken artık cepheyi daha da genişleterek AB’yi temel tehdit olarak görüyor. Bu nedenle, olası müzakerelerde karşısında ABD yerine Avrupa Birliğini görmek istiyor. Çünkü Putin’e göre Avrupa Birliği’yle meseleler tam manasıyla halledilemezse önümüzdeki süreç içerisinde yeni çatışma AB ile yaşanabilir!