Jack London (1876-1916) edebiyat tarihine hem Amerikan gerçekçiliği ve natüralizminin hem de sosyalist düşüncenin güçlü temsilcilerinden biri olarak geçmiş, eserlerini okumanın doyumsuz tat verdiği, kendi adıma çok sevdiğim bir yazar. London, kısa ama son derece üretken ve hareketli yaşamında, roman, öykü ve makaleleriyle yalnızca bir macera yazarı değil, aynı zamanda kapitalizmin eleştirmeni, insanın doğa karşısındaki varoluş mücadelesinin anlatıcısı olarak öne çıkar. İşçi sınıfının savunucusu ve bireysel irade taraftarlığıyla, düzene karşı isyanı idealize eder ve Amerikan rüyasının çarpıklığını gözler önüne serer. “Martin Eden”, “Vahşetin Çağrısı”, “Beyaz Diş”, “Demir Ökçe”, “Deniz Kurdu”, “Adem’den Önce”, “Yol”, “John Barleycorn”, “Ay Vadisi”, “Ateş Yakmak”, “Uçurum İnsanları” gibi eserleri, kişisel yaşanmışlıklar ve tanıklıklardan yola çıkarak okurun önünde yepyeni dünyalar açarlar ve müthiş bir okuma zevki verirler. Yerinde duramayan, insanı ve doğayı tanımak için oradan oraya koşturan yazarın hayatında bir de çok önemli Çin macerası vardır.
Çin tanıklıklarıyla sarsılmak
Jack London’ın Çin’e gidişi, 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon savaşı dönemine rastlar. Amacı bu ülkeyi bir turist gibi gezmek değil, Amerikan gazeteleri, özellikle de “San Francisco Examiner” gazetesi adına savaş muhabirliği yapmaktır. Çin’in kuzeydoğusuna, Mançurya bölgesi ve Liaodong Yarımadası’na gider. Japon ordusunun Çin topraklarındaki ilerleyişini izlemek, Rus-Japon savaşını yerinde gözlemlemek, Batı kamuoyuna Uzakdoğu’daki yeni güç dengeleri hakkında izlenimler aktarmak için çalışmalara başlar. Bu görev sırasında, Çin halkının yoksulluğunu, sömürgecilerin baskısını ve savaşın yıkıcılığını gözlemlemiş ve bunlar savaşla ilgili makalelerine insani bir ton katmıştır. London, politik bilincini ve edebi bakışını derinden etkileyen bu deneyimi, Batı’daki ırkçı korkuları da yansıtan “Sarı Tehlike” başlıklı makalesinde ele alır. Çin seyahati onun dünya görüşünde büyük bir dönüm noktası haline gelmiştir. Özellikle emperyalizm, sosyal adalet ve ırk ilişkileri konularında yeni bir bakış açısı edinen yazar, 1900’lerin başlarındaki doğaya, cesarete ve güç iradesine hayran olan, “güçlü olanın hayatta kalmasına” inanan tutumunu yavaş yavaş terk eder. London, Çin’i ve Asya’yı gördükten sonra tek kelimeyle sarsılmıştır.
Medeniyet: Sömürünün incelmiş biçimi
Batılıların ve Japon emperyalizminin Çin halkı üzerindeki korkunç etkilerini, aşırı yoksulluk, açlık ve kölelik benzeri çalışma koşullarını, yerli halkın aşağılanması ve ırk hiyerarşisinin acımasız biçimlerini gören London, Çinli köylülerin “insanlığın en dibindeki sınıf” haline getirildiğini yazar ve Batı medeniyetinin “ilerleme” iddiasını sorgulamaya başlar. “Sarı Tehlike” makalesinde “Batı’nın asıl korkması gereken Asyalıların uyanışı değil, kendi vicdanlarıdır” diyen London, tanık olduğu bu çelişkiler nedeniyle sosyalist düşünceye yakınlaşmış, kapitalizmin küresel sömürü düzenini eleştiren bir tavrı benimsemiştir. Çin’de gördüğü sefalet, özellikle 1908’de yazdığı “Demir Ökçe” romanının karanlık atmosferine doğrudan yansır. “Mançurya’da bir Çin köylüsüne baktığınızda kapitalizmin çıplak yüzünü görürsünüz” diye yazar ve bu nedenle “Demir Ökçe” aynı zamanda Batı medeniyetinin Doğu’daki günahlarının itirafı niteliğindedir.
Özetle Çin gezisi sayesinde Jack London “medeniyet” denilen şeyin sömürünün incelmiş bir biçimi olduğunu fark etmiş ve bu farkındalık onu dönemin muhafazakâr çevreleriyle çatışma içine sokmuştur. Batı’nın Asya’ya bakışını en erken sorgulayan yazarlardan biridir Jack London.
Çin’deki gözlemleri sonucunda “toplum olmadan insanın anlamı yoktur” fikrine geçiş yapan Jack London’ın yolu, Shanghai, Yatai, Dalian, Shenyang gibi kentlere de düşer. “Batı’nın açgözlülüğünün mabedi gibiydi” dediği Shanghai’da Batılı tüccarların, liman işçilerinin ve Çinli yoksulların iç içe geçtiği sömürü atmosferini gözlemleyen ve “Doğu’nun metalaştırılmasına” tanık olan London, Çin’den tümüyle değişmiş ve yenilenmiş olarak döner. Tüm hayatı da atıldığı her yeni macerayla birlikte değişerek, düşünsel açıdan zenginleşerek geçmiştir zaten.