Suriye’nin 14 şehrinden birisi olan ve ağırlıklı Dürzilerin yaşadığı Süveyda’da günlerden beri Dürzilerle Bedevi aşiretler arasında çatışmalar sürüyor. Zaman zaman Suriye hükümetinin de dahil olduğu bu çatışmalar artık Suriye’nin geleceğini de tehdit eder duruma geldi. Esad sonrası yeniden ayağa kalkmak isteyen Suriye halkı şimdi mezhep çatışmalarıyla karşı karşıya. Dürziler ile Sünni Arap aşiretleri kıyasıya bir mücadele içerisine girmiş durumdalar.
Kendileri de Arap olan Dürzilerin İsrail’in desteği ile Suriye’de bulundukları alanlarda kurtarılmış bölgeler oluşturma yönündeki adımları Şam tarafından kabul edilmediği gibi burada yaşayan Sünni aşiretler tarafından da kabul edilmemiştir.
Başta Suriye olmak üzere aslında bugün Ortadoğu coğrafyasının büyük bir çoğunluğunda hala ulus olma bilincinin oluşmadığı, ulus kimliğinin tam anlamıyla oturmadığı bunun yerine aşiret kimliğinin daha ön plana çıktığı bir sosyolojik durum var. Bu sosyolojik durum üzerinden hareket edildiğinde aslında Süveyda civarında yaşanan çatışmaların da bir nevi anatomisi ortaya çıkmaktadır. Çatışmaların birçok boyutu var: Bu boyutlar; siyasi boyut, ekonomik boyut jeopolitik boyut, mezhepsel boyut ve dış müdahale olarak sayılabilir.
Meselenin başlangıç noktası aslında İsrail’in Suriye’ye yönelik emelleridir. Israil, gelinen noktada Suriye’de bir birlik hükümetinin kurulmasına da başından beri karşı çıkmış, Suriye’nin güçlü üniter yapısını hiçbir zaman istememiştir. Çünkü böyle bir durum İsrail’in bölgedeki varlığını sınırlayacak , İsrail’in sınırları ötesinde kendi güvenliğini sağlama politikasına sekte vuracaktır. Özellikle Ahmet el Şara’nın geçmişi ile ilgili çok büyük takıntıları ve sıkıntıları olan İsrail’in yeni Şam yönetimini İsrail düşmanı bir yönetim olarak görmesine de neden olmaktadır. Her ne kadar gerek Şam yönetimi gerek başka kanallar üzerinden İsrail’e hiçbir şekilde düşmanlık yapılmayacağı ve Suriye’nin de İsrail’e yönelik saldırılar için bir üs olarak kullanılmayacağı sözü verilse de İsrail bir türlü ikna olmamaktadır. Bu da aslında İsrail’in temel kaygısının bir güvenlik endişesi olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
İsrail'in ana amacı Suriye’de tutunabilmek, Suriye’de var olabilmek ve dolaylı olarak Suriye siyasetini ve hükümetini yönlendirebilmektir. Bunun için Suriye’de kendisi için batmayan bir uçak gemisi inşa etmek zorunda. Dürziler, İsrail tarafından batmayan bir uçak gemisi olarak görülüyor.
İsrail Suriye’de kendi Hizbullah’ını mı kuruyor?
İran, İsrail’in ezeli ve ebedi düşmanı olmakla beraber İsrail, İran’dan aslında birçok şey de öğrenmiş durumdadır. Bunların başında vekil güçlerin nasıl kullanılacağı, vekalet savaşlarının nasıl yapılacağı gibi çok önemli ayrıntılar var. Bu bağlamda, İsrail 1980’lerden bu tarafa Lübnan Hizbullah’ını çok yakından takip ediyor. Öyle ki gerek akademik gerekse askeri anlamda Hizbullah’ın en ince ayrıntılarına kadar analiz ettiği biliniyor. Dolayısıyla şimdi İsrail İran’ın Hizbullah üzerinden Lübnan siyasetinde nasıl etkili olduğunu, Hizbullah’ın Güney Lübnan’ı kendisi için nasıl kurtarılmış bir alan, güvenli bir liman haline getirdiğini yakından incelemiş durumda. Şimdi, İsrail bu modeli Suriye’de kendi çıkarları ve politikası doğrultusunda kullanmak istiyor. Dolayısıyla, kendisi için Lübnan Hizbullah’ı bir örnek modeldir. Bu bağlamda Dürzileri siyasi ve askeri olarak Suriye üzerinde etkisi olan ve aynı zamanda Suriye’nin güneyinde kurtarılmış bir alanda kendilerine ait bir alanda serbest hareket edebilen bir siyasi ve askeri yapı haline getirmek istiyor. Böylelikle, hem Suriye politikasında dolaylı olarak etkili olabilecek hem de İsrail’in sınır güvenliğini bir şekilde Dürziler üzerinden sağlamış olacak. Ayrıca Suriye içerisinde etkili bir silahlı güce de sahip olacak. İsrail, üniter bir Suriye’ye karşı çıkıyor. İsrail, kantonlara bölünmüş bir Suriye’den yana.
Kuşkusuz, İsrail bütün bunları planlarken ABD’nin bu oyunun dışında olduğu düşünülemez. Kesinlikle, ABD’nin bilgisi dahilinde İsrail, Suriye’de bu adımları atıyor. Aksi halde İsrail’in ne cüssesi ne boyu ne posu Suriye’de böyle bir strateji ve politika izlemeye yetmez. Gerçekte İsrail cüce bir devlettir ama arkasında bir dev bulunmaktadır. Dolayısıyla bu devin gölgesini kendi gölgesi olarak hem görüp hem göstererek bölgede adımlar atmaktadır. Trump, bir taraftan Ahmet Şara’nın sırtını sıvazlarken öbür tarafta Netanyahu, Ahmet Şara’nın mezarını kazmaktadır.
Sonuç olarak yukarıda da bahsedildiği üzere Orta Doğu’da aşiret kimliği ulus kimliğinden daha baskın olduğu bir kez daha görülmüştür. Bedeviler aşiret geleneklerine törelerine göre hareket etmekte, Dürziler ile olan meseleyi artık bir kan davası olarak görmektedir. Bu süreç bir haliyle mezhep çatışmasıyken bir haliyle de aşiretler arasında bir kan davası olarak orta çıkmaktadır. Dolayısıyla, diğer bütün çatışmalar bitse bile bu aşiretler arası kan davası meselesi uzun süre düşmanlığı besleyecektir.
Tüm bu çatışmaların bir diğer yönü de Ahmet el Şara’nın iktidardan uzaklaştırılması, yerine ABD ve İsrail’e daha yakın bir ismin getirilmesidir. Ahmet el Şara ile Türkiye arasındaki bağın İsrail’i açıkça rahatsız ettiği de unutulmamalıdır. İsrail, açıkça Ahmet el Şara’yı Türkiye’nin “adamı” olarak görmektedir.