Son haftaların gözde Netflix filmi, kendinden çok söz ettiren ve beğeni toplayan “Tren Düşleri” (Train Dreams), 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir zaman kesiti içinde ABD’deki bir orman işçisinin yaşamını anlatıyor. Clint Bentley’in yönettiği 2025 yapımı filmde, demiryolu inşası için ormanlardaki ağaçları kesen Robert Grainer’in doğayla, toplumla, ailesiyle, gelişen bir ülkeyle ilişkisini izliyor, büyük acısına tanık oluyor, yıllar içinde yaşamına inen balta darbelerine tanıklık ediyoruz.

Bu dört dörtlük filmde benim özellikle dikkatimi çeken sahneler ise demiryolu yapımında çalışan Çinli göçmen işçiler ve içlerinden birisinin linç edilmesi oldu. Grainer’in tüm hayatı boyunca peşini bırakmayan bu linç olayı, bir ülkenin inşası süresince yaşanan barbarlıklarla ve ABD’yi baştan yaratan demiryolu inşasında çalışan Çinli işçilerin gerçekleriyle tarihsel yüzleşme anlamına geliyor.

Çok çalıştılar, ayrımcılığa uğradılar

Çinli göçmen işçiler, ABD demiryolları tarihinin özellikle 19. yüzyıldaki en kritik emek gruplarından biri olmuştur ve katkıları niceliksel olduğu kadar teknik ve tarihsel açıdan da belirleyicidir. 1863-1869 arasında yapılan Birinci Kıtalararası Demiryolu’nda işgücünün yaklaşık yüzde 80’i Çinliydi ve Kaliforniya’dan başlayarak doğuya doğru inşa edilen hatta 15 bin Çinli işçi çalışmıştı. Çinli işçiler projenin en zor ve tehlikeli bölümlerinde görevlendirilmişler, ABD tarihinde ilk kez böylesine büyük ölçekli bir altyapı projesinde belirleyici rol oynamışlardı. Sierra Nevada Dağları’nın geçilmesi, granit kayalara tünel açılması, patlayıcı kullanımı, aşırı soğuk, çığ düşmesi ve yüksek irtifa koşullarında çalışma gibi yoğun emek, dayanıklılık ve disiplin gerektiren işler, Çinlilerin kolektif çalışma alışkanlığı sayesinde aşılabilmiştir. Buna rağmen Çinli işçiler beyaz işçilerden daha az ücret almış, tehlikeli işlerde orantısız biçimde görevlendirilmiş, barınma, beslenme ve tıbbi destekten mahrum bırakılmış, ayrımcılığa uğramıştır. 1867’de yaklaşık 2 bin Çinli işçinin katıldığı büyük grev de ABD işçi sınıfı tarihi bakımından önemlidir. Daha yüksek ücret ve daha kısa çalışma saatleri talebiyle başlayan grev kısmen bastırılmış olsa da Çinli işçilerin örgütlü direniş kapasitesini göstermesi bakımından simgesel öneme sahiptir.

“Tren Düşleri”nden “Pekin’den Gelen Adam”a

Tarihsel gerçek şudur ki ABD’nin doğu-batı entegrasyonunu mümkün kılan demiryolu sistemi, Çinli işçilerin emeği olmadan tamamlanamayacaktı. Çinli işçiler yalnızca “yardımcı işgücü” değil, asli unsur, projenin omurgasıydı. Bir başka tarihsel gerçek ise demiryolları dışında ABD ekonomisinin tarım, madencilik, kent hizmetleri gibi farklı alanlarında da çalışan Çinli işçilerin, ülkenin ekonomik ve coğrafi bütünlüğünü sağlayan bir emek ortaya koyduğu, buna karşın aynı devlet tarafından dışlandığı, resmen ırkçılıkla karşılaştığıdır. 1882 tarihli “Chinise Exclusion Act” ile Çinli göçmenler hedef alınmış, ABD tarihinde belirli bir etnik grubun göçünü yasaklayan ilk federal yasa yürürlüğe girmiştir.

Uzun süre ABD tarih kitaplarında görmezden gelinen, marjinalleştirilen bu ekonomik ve toplumsal katkı, son 30-40 yılda akademik ve kamusal düzeyde daha görünür hale gelmiş, popüler kültür ve Hollywood’da temsili artmış, ABD göç politikaları açısından ele alınır olmuştur. Örneğin Cecil B. DeMille’in 1939 tarihli klasik filmi “Union Pacific”te kıtalararası demiryolu epik bir ulus kurma anlatısı olarak sunulur ancak binlerce Çinli işçiden söz bile edilmezken şimdi Netflix filmlerinde karşımıza çıkmaktalar. Ya da en fazla arka planda mekanikleşmiş beden, bireyselliği olmayan kalabalık, ucuz, sessiz, itaatkâr işçi olarak resmedilen, gizemli, tehditkâr, Batı uygarlığına yabancı olarak gösterilen Çinliler artık az da olsa görünür kılınıyorlar. Beyaz Amerikalı erkeklerin cesareti ve mühendisliği sayesinde inşa edilen demiryolu algısı yavaş yavaş kırılıyor, karşımıza kısa ama sembolik temsiliyetler getiriliyor. “Tren Düşleri”, bize işte bunu gösteriyor.

İsveçli polisiye yazarı Henning Mankell’in çok etkili, soluk soluğa okunan, dünkü ve bugünkü Çin gerçeğini gözler önüne seren romanı “Pekin’den Gelen Adam” da (Altın Kitaplar, çev: Zeynep Heyzen Ateş, 2012), “İntikam için bazen bir ömür yetmez…” spotuyla bu konuya el atar. Romanın 144. sayfasında “Guo Si ve San, 9 Mart 1864’te, bir gün Amerika kıtasını boydan boya geçecek olan tren raylarının yolunu kesen dağı kazmaya başladılar” denir ve 512 sayfa boyunca yer yer kan dondurucu kanlı bir öykü anlatılır. Çinli göçmen işçiler adlarını ABD tarihine kanlarıyla yazmışlardır.