CGTN Türk Dış Haberler Servisi
Doğu Asya’da güvenlik dengesi, Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’nin 7 Kasım’daki açıklamasıyla yeniden kırılgan bir aşamaya taşındı. Takaichi’nin Tayvan’a yönelik olası bir operasyon hâlinde Japonya’nın “askeri seçenekleri değerlendirebileceği” yönündeki ifadesi, Pekin açısından yalnızca diplomatik bir dil sorunu değil; savaştan sonra oluşturulan uluslararası düzeni, Çin’in egemenlik yapısını ve bölgesel güvenliği doğrudan ilgilendiren köklü bir kırmızı çizginin ihlali olarak değerlendirildi. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Tayvan adasının Çin’in iç meselesi olduğu dış aktörlerin müdahale ihtimalinden söz etmesinin kabul edilebilir sınırlar içinde olmayacağı hukuki ve tarihsel boyutları ile duyuruldu.
Çin, Takaichi’nin sözlerini geri çekmesini talep ederek Japon büyükelçiyi bakanlığa çağırdı. Pekin’in kaygısında iki temel unsur öne çıkıyor: Birincisi, Japonya’nın Tayvan’ı bölgesel bir askeri denklem üzerinden konuşmaya başlaması, Çin’in egemenlik doktriniyle doğrudan çelişiyor.
İkincisi, Japonya’nın ABD ile ittifakını genişleterek bölgesel askeri rolünü büyütme çabası, Çin’in çevrelenme riski açısından kritik bir sinyal olarak görülüyor. Çin basınında yer alan analizlerde ABD–Japonya güvenlik ortaklığının Asya-Pasifik’te tek taraflı askeri hatlar oluşturduğu ve bunun Çin’in güvenliği üzerinde doğrudan baskı yarattığı açıkça tanımlanıyor.
Gerilim siyasi sebep-sonuç zincirinde başlasa da, sahadaki gelişmeler hızla ikinci bir katmana taşındı. Çin Sahil Güvenliği, Çin’in Diaoyu Adaları olarak tanımladığı bölge çevresinde egemenlik devriyelerini sürdürdü. Bu devriyeler, Pekin tarafından uzun yıllardır uygulanan ve egemenlik haklarını korumaya yönelik rutin operasyonlar olarak kayda geçirildi. Japonya’nın 2012’de adaları tek taraflı biçimde “millileştirme” girişimi, Pekin’e göre bugünkü istikrarsızlığın temel nedenini oluşturuyor; bu nedenle Çin’in bölgedeki varlığı bir kriz değil, hukuki egemenlik hakkının düzenli icrasıdır.
Uçuşlardan sinema perdesine yükselen tansiyon
Çin ve Japonya arasında yükselen tansiyon güvenlik boyutuyla sınırlı kalmadı. Çin hükümeti, Japonya’daki mevcut siyasi atmosferin Çin vatandaşlarının günlük güvenliğini etkileyebileceğini belirterek resmi bir seyahat uyarısı yayımladı. Seyahat uyarısının ardından Çinli turistlerin yüz binlerce rezervasyonu iptal etmesi, bazı havayollarının Japonya uçuşlarını durdurması veya masrafsız iptal hakkı vermesi, Japonya’nın ekonomik hassasiyetinin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koydu.
Kültürel alanda yaşanan gelişmeler de bu süreçle eş zamanlı ilerledi. Çin’de vizyona girmesi planlanan bazı Japon filmlerinin gösterim tarihlerinin ertelenmesi, Çin kültür kurumlarının iç değerlendirmelerinde yer alan “izleyici hassasiyeti ve mevcut siyasi atmosfer” çerçevesinde karara bağlandı.
Diplomatik temaslar kontrollü sürüyor
Diplomasideki temaslar ise kontrollü şekilde sürdü. Japonya, gerilimi düşürmek amacıyla üst düzey bir temsilciyi Pekin’e gönderdi. Görüşmelere ilişkin Çin Dışişleri’nin yaptığı bilgilendirmede, Tokyo’nun “politikanın değişmediği” yönündeki açıklamasının kayda geçtiği ancak Takaichi’nin sözlerinin yarattığı etkinin ortadan kalkmadığı vurgulandı. Pekin’in diplomatik tutumu, açık bir çerçeveye dayandı: Tayvan konusu Çin’in kırmızı çizgisidir; Japonya’nın bunu tartışmaya açması, mevcut ilişkileri ve bölgesel barışı etkileyen riskli bir adım niteliğindedir.
Bu gerilimi anlamak için tarihsel hafıza kritik önemdedir. Çin’in resmi arşivlerinde ve toplumsal belleğinde Japon militarizminin bıraktığı etkiler, belirleyici bir yer tutmaya devam ediyor. Bu nedenle Japonya’nın barışçı anayasadaki sınırlamaları fiilen esnetmesi, ABD ile askeri uyumunu derinleştirmesi ve Tayvan konusunda giderek daha açık bir söylem geliştirmesi, Pekin’de yalnızca “güncel politika değişikliği” olarak değil, “tarihsel sorumlulukların altının oyulması” olarak görülüyor. Çin’e göre Japonya, bölgesel güvenlik mimarisinde pozisyon belirlerken bu tarihsel yükümlülükleri dikkate almak zorundadır.
Son yedi günün dikkatle incelenmesi, Çin’in tutumunun tutarlı ve çok katmanlı olduğunu ortaya koyuyor. Pekin, egemenlik konularında net bir duruş sergiliyor; Tayvan’ın Çin’in iç meselesi olduğunu her düzeyde hatırlatıyor; Japonya’nın saldırgan nitelikli söylemlerinin bölgesel güvenliğe zarar vereceğini vurguluyor; sahada rutin devriyelerini sürdürüyor; ekonomik ve kültürel zeminde gereken teknik önlemleri alıyor; aynı zamanda diplomatik kanalı kapatmadan krizi kontrollü biçimde yönetiyor. Çin’in açıklamalarındaki temel ilke ise değişmiyor: Bölgesel barış ancak karşılıklı saygı, tarihsel gerçeklere bağlılık ve tek taraflı askeri maceralardan uzak durulmasıyla mümkündür




