İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırı, sadece iki ülke arasındaki tansiyonu değil, tüm bölgeyi ilgilendiren nükleer güvenlik risklerini de gündeme taşıdı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), Natanz’da yer üstü tesislerin neredeyse tamamen yok edildiğini ve nükleer sızıntı yaşandığını duyurdu. Radyoaktif ve kimyasal kirlilik riski, Türkiye gibi yakın komşu ülkelerde de endişe yaratıyor. CGTN Türk özel yayınında gazeteci Özgür Gürbüz’le bu saldırının olası sonuçlarını ve nükleer güvenliğe etkilerini konuştuk.

“Natanz ciddi şekilde vuruldu”

Gazeteci Özgür Gürbüz, özellikle Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisinin büyük oranda tahrip edildiğini söyledi.

Gürbüz, “İki tane tesis var, her ikisi de uranyum zenginleştirme tesisi. Natanz, gerçekten ciddi anlamda vuruldu. Bunu Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın açıklamasından da anlıyoruz,” diyerek, yer üstü yapılarla birlikte elektrik ekipmanlarının da hedef alındığını, dolayısıyla yer altındaki santrifüjlerin de zarar görmüş olabileceğini belirtti.

Radyoaktif ve kimyasal kirlilik uyarısı

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın, Natanz’daki santrifüjlerin iç kısımlarında toksik ve radyoaktif kirlilik oluştuğunu duyurduğunu hatırlatan Gürbüz, bu durumun hem tesis çalışanları hem de çevre halkı için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. “Uranyum zenginleştirme sadece radyoaktif değil, aynı zamanda çok sayıda kimyasal maddenin kullanıldığı bir süreçtir,” diyen Gürbüz, kimyasal kirliliğin özellikle su kaynaklarına bulaşması durumunda daha büyük bir çevresel sorun yaratabileceğini vurguladı.

“Büyük felaket beklemek doğru olmaz”

Natanz’ın su kaynaklarına yakınlığı henüz netlik kazanmasa da, bu saldırıların etkilerinin bölgede sınırlı kalacağı görüşünde olan Gürbüz, “Ben bu tehlikenin yerel ölçekte kalacağını düşünüyorum. Buradan büyük bir Çernobil ya da Fukuşima gibi bir felaket beklemek çok doğru olmaz,” ifadelerini kullandı.

Ağır su reaktörlerine dikkat çekti

Gazeteci Özgür Gürbüz, İran’ın yalnızca uranyum zenginleştirme tesislerinden ibaret olmadığını, ülkede hâlihazırda çalışan bir nükleer reaktör bulunduğunu ve ayrıca kamuoyunda pek gündeme gelmeyen bir ağır su reaktörü inşasının sürdüğünü söyledi.

Gürbüz, ağır su reaktörlerinin özellikle plütonyum üretimi yoluyla nükleer silah elde etmek isteyen ülkeler tarafından tercih edildiğini belirterek, “İsrail’in de nükleer silahlarını, Dimona’daki ağır su reaktörüyle ürettiğini biliyoruz,” dedi.

“O reaktöre henüz saldırı yapılmadı”

İsrail’in ağır su reaktörüne yönelik şu ana dek herhangi bir saldırı gerçekleştirmediğine dikkat çeken Gürbüz, “Belki de reaktör hâlâ inşa aşamasında ya da İsrail istihbaratı burayı düşük riskli görmüş olabilir,” ifadelerini kullandı.

“Gerçek tehlike bu şehrin vurulması olur”

Gürbüz’e göre, büyük bir nükleer felaket senaryosu ancak bu reaktörün bulunduğu şehrin hedef alınmasıyla gündeme gelebilir. “Eğer bir Çernobil ya da Fukuşima gibi felaketten söz edeceksek, asıl tehlike bu şehrin vurulması olur,” diyen Gürbüz, bunun sıradan bir askeri hamle değil, çılgınlığın da ötesinde bir çılgınlık olacağını vurguladı.

“İran %60 oranında uranyum zenginleştirmeyi başardı”

İran’ın uranyum zenginleştirme programına da değinen Özgür Gürbüz, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) son verilerine işaret ederek, İran’ın %60’a kadar uranyum zenginleştirmeyi başardığını aktardı. Bu oranın sivil amaçlı programların oldukça üzerinde olduğuna dikkat çeken Gürbüz, “İran bunu kendi yakıtını geliştirmek ve teknolojiyi öğrenmek için yaptığını söylüyor,” dedi.

Süveyda'da gerilim tırmanıyor! HTŞ, İsrail ve aşiretler savaşın eşiğinde
Süveyda'da gerilim tırmanıyor! HTŞ, İsrail ve aşiretler savaşın eşiğinde
İçeriği Görüntüle

"Yüzde 90’a çıkacak mı, bilinmiyor”

Zenginleştirmenin nükleer silah eşiği olarak kabul edilen %90 seviyesine ulaşıp ulaşmayacağının henüz bilinmediğini vurgulayan Gürbüz, İran’ın nükleer yakıt üretimi konusunda da bazı araştırma merkezleri kurduğunu belirtti.

“Ortadoğu’da Barış İçin Nükleer Reaktörler Bile Durdurulmalı”

İsrail’in İran’a yönelik son saldırısının ardından nükleer silah tartışmaları yeniden gündeme gelirken, gazeteci Özgür Gürbüz, uluslararası kamuoyunun çifte standartlı yaklaşımına dikkat çekti:

“Cuma günü İsrail İran’ı vurdu. Bu ikiyüzlülüğün tüm dünya tarafından izlendiğini düşünüyorum,” ifadelerini kullandı.

Bu durumu yalnızca ABD’nin desteğiyle sınırlamamak gerektiğini vurgulayan Gürbüz, İsrail’in nükleer silah programına başta Fransa ve İngiltere olmak üzere birçok Batılı ülkenin katkıda bulunduğunu, hatta nükleer santrali dahi olmayan Norveç’in İsrail’e ağır su sağlayarak bu sürece doğrudan destek verdiğini hatırlattı.

“Nükleer reaktörler dahi risk oluşturuyor”

Ortadoğu’da kalıcı barış isteniyorsa, sadece silahların değil, potansiyel silah üretim kapasitesine sahip nükleer reaktörlerin bile durdurulması gerektiğini savunan Gürbüz, “Bu reaktörler düşük bir ihtimalle de olsa nükleer silah üretiminde kullanılabilir. Evet, bu yöntem zor, pahalı ve denetime açık; ama yine de tamamen dışlanamaz,” dedi.

Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arınmasının önündeki tek engel İsrail

Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini vurgulayan Gürbüz, bu hedefin önündeki en büyük engelin İsrail olduğunu söyledi. “Bu, ancak ciddi ve kapsamlı bir barış görüşmesinden sonra mümkün olabilir,” diyerek, çözümün siyasi irade ve uluslararası eşit denetimden geçtiğine dikkat çekti.