Uluslararası İpekyolu Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün desteği ve SETEM’in iştirakiyle düzenlenen 13. Uluslararası İpekyolu Film Festivali, 10 Aralık Çarşamba günü, Beyoğlu Sineması’nda düzenlenen açılış töreniyle başladı.
Bu yılki festivalde, Türkiye’nin yanı sıra Çin, Hindistan, İran, Kırgızistan, İtalya, Brezilya, Belarus ve Peru’dan toplam yaklaşık 50 finalist film izleyiciyle buluşuyor.

Festival afişi ise yine İpekyolu coğrafyasının kadim kültürel mirasına vurgu yapıyor. Geçmiş yıllarda Taklamakan Çölü, Saymalı Taş, Umay Ana ve geyik boynuzları gibi Türk mitolojisi ile İpekyolu’nun sembolik öğelerini öne çıkaran festival, bu yıl afişinde dünyanın bilinen en eski halısı olan Pazırık Halısının görseline yer verdi. Bu seçimle, festivalin kültürel hafızayı yaşatma geleneği bir kez daha devam ettirilmiş oldu.
“İpekyolu Film Festivali, bölge sanatını dünyaya taşıyan önemli bir platform”
Açılış töreninde SETEM Kurucu Başkanı ve yönetmen Mehmet Güleryüz, CGTN Türk’e yaptığı özel açıklamada, İpekyolu Film Festivali’nin bölge sanatını dünyayla buluşturan önemli bir platform olduğuna dikkat çekti. Güleryüz, festivalin bu yıl beş gün süreceğini ve yoğun bir programla sinemaseverlerin karşısına çıkacağını belirterek şunları söyledi:
“Festivalimizde uluslararası çok sayıda film yer alıyor. İpek Yolu coğrafyasına özel bir önem veriyoruz; çünkü bu bölge, festivalin kimliğini oluşturan temel unsur. Bir yandan güçlü sinema eserlerini Türkiye’de tanıtmayı amaçlarken, diğer yandan genç sanatçıları teşvik eden bir keşif alanı yaratıyoruz.”

Festivalin hikâyesinin ilk olarak bölgesel bir animasyon ve kısa film yarışmasıyla başladığını hatırlatan Acet, ilerleyen yıllarda gerçekleştirilen Çin gezisinin festivalin dönüşümünde önemli bir rol oynadığını ifade etti. Bu süreçte İpek Yolu coğrafyasının kültürel derinliğini daha iyi anladıklarını belirten Acet, festivalin daha sonra “İpekyolu Film Festivali” kimliğine kavuştuğunu söyledi.
Bugüne kadar birçok Çin filminin festivalde ödüller aldığını hatırlatan Acet, “İpek Yolu coğrafyasının kültürel ve sanatsal değerlerini bugüne taşımak ve görünür kılmak istiyoruz. Festival, bu anlamda küçük ama anlamlı bir adım” dedi.
Batı merkezli algıyı değiştirmeye çalışıyoruz
SETEM Yönetim Kurulu Üyesi Feza Sınar, CGTN Türk’e verdiği özel röportajda, İpek Yolu temalı festivalin doğuş sürecini ve kültürel önemini anlattı. Sınar, SETEM’in başlangıçta yalnızca belgesel, animasyon ve kısa film festivalleri düzenleyen bir meslek birliği olduğunu hatırlatarak, gençleri teşvik etmek amacıyla SETEM Akademi’de verilen eğitimlerin büyük ilgi görmesiyle çalışmaların uluslararası boyuta taşındığını söyledi.
Sınar, festivalin İpek Yolu çerçevesine yönelmesini ise şu sözlerle açıkladı:
“Uluslararası olunca İpek Yolu doğal olarak gündeme geldi. Çünkü bu coğrafyayla kültürel olarak pek çok ortak noktamız var. Yıllarca festivaller Batı odaklı yürütüldü; Amerika’yı, Avrupa’yı tanıdık ama Doğu’yu yok saydık.”
Doğu’nun uzun yıllar boyunca kültürel olarak geri planda bırakıldığına dikkat çeken Sınar, “İpek Yolu dediğiniz coğrafya, Batı’nın baskısını en fazla yaşamış ülkelerden oluşuyor. Oysa burada çok büyük bir kültürel zenginlik, güçlü gelenekler, inançlar ve anlatılar var. Üstelik bunlar bizim kültürümüzle birebir örtüşen değerler. Ancak kültürel hegemonya yüzünden bu ortaklıkları göremez hâle gelmişiz.” ifadelerini kullandı.

“Dünya iki kıtadan ibaret değil: Doğu’nun sineması görünür olmalı”
Sınar, Doğu kültürlerinin sinemadaki yerinin önemine dikkat çekerken, kendi deneyimlerinden de çarpıcı örnekler paylaştı. Sınar, Doğu’nun kendine özgü estetik ve inanç dünyasının Batı sineması tarafından gölgede bırakıldığını belirterek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Doğu’nun bambaşka bir estetiği, hikâyesi ve felsefesi var. Örneğin bir Çin belgeselinde gördüğüm bir detay beni çok etkiledi: Bizde eski Türklerde ‘atalar kültü’ nasıl varsa, Çin’in bazı köylerinde de ölen büyüklerini bir süre sonra tanrılaştırıyorlar. Çünkü Tanrı Dağı’nın, Tianjin’in çocukları dediğimiz Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Çin’in bazı bölgelerindeki halklar aynı inanç köklerini taşıyor.”
Bu kadar iç içe geçmiş kültürlerin birbirini tanımasının kritik olduğunu vurgulayan Sınar, kültürel kopuşun bilinçli bir süreçle yaratıldığını dile getirdi:
“Biz bu bağlardan koparıldık. Festival aynı zamanda bu kültürel hegemonyaya karşı bir duruş niteliği taşıyor.”
Sınar, film seçkilerinde özellikle otantik ve kendi kültürüne yaslanan yapımları desteklediklerini belirterek, sinemanın Batı eksenine sıkıştırılamayacak kadar geniş bir alan olduğunu söyledi:
“Dünya sadece Hollywood ve Avrupa sinemasından ibaret değil. Güney Amerika’dan gelen filmler buna çok iyi örnek; Türkiye’de çoğu zaman görülmeyen ama muhteşem hikâyeler var. Bizim festival, tüm bu farklı sinemaların bir araya gelip kaynaştığı bir alan oluşturuyor.”




