Gazze’de büyüyen açlık krizi, su kıtlığı ve sağlık sisteminin çöküşü, bölgede insan eliyle yaratılmış bir felakete dönüşmüş durumda. Bu derinleşen insani trajediyi gözler önüne seren Filistinli gazeteci Sami Abu Salem, CGTN Türk için özel olarak hazırladığı röportajda, çaresizlik içindeki aileleri, yol kenarına bırakılan cansız bedenleri ve yardım kuyruğunda yaşam mücadelesi veren sivillerin dramını tüm çıplaklığıyla anlattı.
'Gazze’deki açlık, insan eliyle yaratılmış bir felaket'
Filistinli gazeteci Sami Abu Salem, CGTN Türk için hazırladığı özel röportajında, Gazze’deki insani dramı yerinde gözlemledi. Salem, bölgenin , insan eliyle yaratılmış bir felaket yaşadığını vurguladı:
'Gazze şu anda ağır bir açlık felaketiyle karşı karşıya ve bu durum tamamen insan eliyle yaratılmış bir trajedi. Yaşanan açlık, ne doğal bir afetin ne de olağanüstü bir durumun sonucu. Giderek derinleşen bu kriz, insanların yaşam koşullarını ve sağlık durumlarını ciddi şekilde etkiliyor. Öyle ki, sadece son birkaç gün içinde 11 kişi açlıktan hayatını kaybetti. Gazze’de insanlar gerçek anlamda açlıkla mücadele ediyor.'

'Ölmek, çocuklarımızı açlığa terk etmekten daha iyi'
Sami Abu Salem, Gazze’nin kuzey sınırında tanıklık ettiği sahneleri ise şu sözlerle aktardı:
'Kuzey sınırına gittiğimizde ise korkunç bir manzarayla karşılaşıyoruz. Çünkü İsrail güçleri orada sivilleri doğrudan hedef alıp öldürüyor. İnsanlar, gıda maddesi taşıyan yardım kamyonlarını gelişini beklerken öldürülüyorlar. Onlara neden bu kadar tehlikeli bir yerde beklediklerini sordum. Verdikleri yanıt çok netti: “Evet, vurulabiliriz. Ama bu, çocuklarımızı açlıktan ölüme terk etmekten daha iyidir. Hiç değilse un ve yiyecek getirmeye çalışırken ölürüz.” diyorlar'
‘Gazze açlıktan ölüyor’
Gazeteci Salem, yalnızca bir gazeteci değil, aynı zamanda bir baba olarak yaşadığı derin acıları şu sözlerle ifade etti:
'Bir baba olarak ben de büyük acılar yaşıyorum. Kendimi tamamen tükenmiş hissediyorum. Hareket etmekte zorlanıyorum; yürürken sanki bacaklarım demir zincirlerle bağlanmış gibi geliyor.
Bu açlık, her şeyin tükenmesine yol açtı.. Gazze aç. Gazze, açlıktan ölüyor. Yeterli gıda yok, yeterli tıbbı malzeme bulunamıyor. Üstelik İsrail’in saldırıları devam ediyor.'

‘Hastane yok, ilaç yok, umut yok’
İsrail’in Gazze’ye tüm girişleri kapatarak uyguladığı ambargonun, açlık krizini derinleştirerek korkunç boyutlara getirdiğini aktaran Sami Abu Salem yardımların yetersizliğini bir kez daha vurguladı:
'Gazze’deki 38 ana hastane, İsrail işgal güçleri tarafından yok edildi. Yalnızca binalar yıkılmadı; hastanelerde artık ilaç, tıbbi malzeme, ekipman enerji sağlayacak jeneratörler için yakıt da bulunamıyor. Zaman zaman uluslararası kuruluşlar aracılığıyla İsrail tarafından az miktarda yakıt gönderiliyor, ancak bu da kısa sürede tükeniyor.
Gazze’de şu anda sağlık hizmetleri sahra hastaneleri ve çadırlardan oluşan geçici sağlık noktalarıyla yürütülüyor. Ancak bu çadır hastaneler oldukça ilkel. Ne ameliyat yapılabilir ne de yoğun bakım hizmet verilebilir. Sağlık koşulları bu şekilde devam ederse, 20 binden fazla yaralı ve hastayı kaybetmemiz kaçınılmaz olacak.'
Gazze’deki göç, tercih değil zorunluluk
Gazze’den bir göç yaşanmadığını vurgulayan Abu Salem, İsrail’in abluka yoluyla yaşamı felç ederek Gazze halkını sürgüne zorladığını ifade etti:
'Göç ve yerinden edilme konusuna gelince, İsrail’in bu alanda da medya aracılığıyla bir aldatmacaya başvurduğunu düşünüyorum. “Gönüllü göç” olarak tanımladıkları şey aslında gönüllü değil. Çünkü okulları yıkıyor, hastaneleri yok ediyor, altyapıyı tahrip ediyorlar. Ne su var ne de gıda; her şey abluka altında. Bu koşullarda insanlar, çocukları için bir gelecek arayışıyla ayrılmak zorunda kalıyor. Bu da açıkça gösteriyor ki söz konusu göç, bir tercihten değil, zorunluluktan kaynaklanıyor.
Bir baba olarak çocuklarımın geleceğini düşünüyorum. Gazze’den ayrılmak istemiyorum ancak çocukların eğitime, sağlığa ve temel hizmetlere ihtiyacı var. Gazze’de artık bunların hiçbiri yok. İsrail, sağlık sistemini, eğitim altyapısını ve tüm temel hizmetleri yok etti. Burada yaşanabilir bir gelecek kalmadı; Gazze’nin geleceği yok edildi.'

’Topraklarımızdan vazgeçmeyeceğiz’
Salem, Filistinliler olarak topraklarında kalmaya kararlı olduklarını belirterek, Gazze’yi terk etmeyi kesinlikle reddettiklerini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
‘Biz Filistinliler olarak topraklarımızda kalmakta kararlıyız. Evlerimizi terk etmeyecek, vatanımız Filistin’de yaşamaya devam edeceğiz. Gazze’yi terk etmeyi kesinlikle reddediyoruz; bu bizim ilkesel duruşumuzdur.
Ancak başka bir seçenek kalmaz ve uluslararası toplum da müdahale etmezse, önümüzde yalnızca iki yol kalıyor: Ya çocuklarımızla birlikte burada öleceğiz ya da onların geleceği için Gazze’den ayrılmak zorunda kalacağız. Bizim için en büyük öncelik, çocuklarımızın geleceği.’
‘Trump’ın Gazze planı gerçeklikten kopuk ve aşağılayıcı’
Trump’ın Gazze’yi “bir tatil cennetine çevirme” planlarına da değinen Sami Abu Salem, Trump’ın yaklaşımını “insanlıktan ve gerçeklikten tamamen kopuk” sözleriyle değerlendirdi:
‘Trump Gazze hakkında konuştuğunda, söylediklerini açıkçası saçma buluyorum. Meseleyi yalnızca ticari bir bakış açısıyla ele aldı. Ne tarihsel haklardan ne insan haklarından ne de hukuki boyuttan söz etti. Tek düşündüğü şey, Riviera benzeri projelerdi. Ancak burada yaşayan 2 milyondan fazla insanı tamamen görmezden geldi.
Bu planın uygulanabilirliği yok, çünkü Gazze'deki insanları yerinden etmeyi öngörüyor ve biz Filistinliler bunu kesin bir şekilde reddediyoruz. Trump’ın önerileri ne pratik ne de mantıklı; aksine, gerçeklikten ve insanlıktan tamamen kopuk. Amaç yardım değil, maddi kazanç sağlamak.’
'Bizi korumak için sarışın ve mavi gözlü mü olmamız gerekiyor?'
Gazze’deki dramın tanığı olan Filistinli gazeteci Sami Abu Salem, uluslararası topluma güçlü bir çağrıda bulundu. Tüm dünya kamuoyuna seslenen Salem, yaşananların hedefinde silahlı gruplar değil, doğrudan sivil halkın olduğunu belirterek şu çarpıcı ifadeleri kullandı:
‘Şunu açıkça ifade etmek isterim: Gazze’de yaşanan bu soykırım Hamas’a karşı değil, doğrudan bizlere, yani sivillere yöneliktir. 18 binden fazla çocuk, 55 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bu 55 bin kişi Hamas üyesi mi? Elbette hayır. Çocuklar mı Hamas üyesi? Tabii ki değil. Bu savaş, Filistin halkına ve onların bu topraklardaki varlık hakkına karşı yürütülüyor.
Bizi burada görmek istemiyorlar. Önemli bir diğer soru da şu: Uluslararası toplum neden sessiz kalıyor, neden müdahale etmiyor? Müdahale edilmesi için bizim de sarışın mavi gözlü olmamız mı gerekiyor? Ukrayna’da ya da 1992’de Bosna’da olduğu gibi… O zaman uluslararası toplum Bosna’ya müdahale etti, insanları korudu. Peki bize neden yardım edilmiyor? Neden sessizlik hâkim?
Bu sessizlik Amerika yüzünden mi? Peki ya uluslararası medya? Onlar neden susuyor? Lütfen Gazze’ye gelin. İsrail üzerindeki baskıyı artırın. Çünkü İsrail, Filistinli gazetecileri yalancılıkla suçluyor, yaşananları abarttığımızı öne sürüyor. Gerçekleri görmek için buraya gelin.'

'Çocuklarımız açlıktan ölüyor'
Gazeteci Sami Abu Salem’in röportaj yaptığı Eman Sani, Gazze’deki insani felaketi çocuklarının yaşadığı acı üzerinden gözler önüne seriyor. “Yiyecek yok, su yok… Çocuklarım gözümün önünde açlıktan can veriyor.” diyerek yaşanan dramı yürek burkan sözlerle anlatıyor:
'Savaş başlamadan önce hayatımız çok iyiydi. Güzel bir evimiz, sahip olduğumuz topraklarımız vardı. Eşim pazarda esnaflarla birlikte çalışıyordu. Rahat, huzurlu ve onurlu bir yaşam sürüyorduk. Her şeyimiz tamdı... Ta ki 7 Ekim’e kadar.
O günden sonra defalarca evimizi terk etmek zorunda kaldık, 20’den fazla kez yer değiştirdik. Hem evimizi hem toprağımızı geride bırakmak zorunda kaldık. Şimdi Beyt Lahya’dan geldik ve bir çadırda yaşıyoruz. Üç gündür çocuklarımızla birlikte bu çadırdayız ve çocuklarımız açlıktan ölüyor.”
Çocuklar sadece bir lokma ekmek bekliyor. “Allah bize ne zaman rızık verecek?” diye dua ediyorlar. Bir parça ekmek, biraz su… Yemin ederim, çocuklarımız akıl sağlıklarını yitirmek üzere. Açlıktan uyuyamıyorlar. Su bulamıyoruz. Nerede bu su? Çamurlu suyu mu içelim? Küçük bir bebeğimiz var; bebek bezi bulamadığımız için naylon ve kumaş parçaları kullanıyoruz. Mama yok, süt yok. Onu yalnızca suyla beslemeye çalışıyoruz. Sadece suyla...'




