10-11 Temmuz tarihlerinde Çin’in başkenti Beijing’de düzenlenen Küresel Medeniyetler Arası Diyalog Bakanlar Toplantısı'nın ardından yayımlanan Beijing Deklarasyonu, küresel barış, iş birliği ve medeniyetler arası anlayış çağrısıyla dikkat çekti. Deklarasyonda Çin’in öne çıkardığı eşitlik, çok taraflılık ve kültürel diyalog vurgusu öne çıktı.

Dumlupınar Üniversitesi’nden Dr. Barış Adıbelli, söz konusu deklarasyonun uluslararası sistemde ne anlama geldiğini CGTN Türk’e değerlendirdi.

Çin, medeniyeti süreklilik ve yerleşiklikle tanımlıyor

Dr. Barış Adıbelli, Çin’in medeniyet anlayışının kökenini tarihsel süreklilik ve yerleşiklik ilkelerinde gördüğünü belirtti. Çin’in, tüm büyük uygarlıklar gelip geçerken aynı coğrafyada varlığını sürdürmesini bu yaklaşımın temel dayanağı olarak değerlendirdi:

“Medeniyet çok önemli bir meseledir. Çin, ‘Ben bütün medeniyetlerin ortasındayım, hatta kaynağıyım’ diyerek bu alandaki iddiasını açıkça ortaya koyuyor. Çinliler tarih boyunca varlıklarını sürdürdüklerini vurgular. ‘Roma vardı, biz vardık. Persler vardı, biz yine vardık. Bugün de aynı coğrafyada varlığımızı sürdürüyoruz’ derler. Tüm büyük uygarlıklar gelip geçti, ancak Çin hâlâ aynı topraklarda.”

Adıbelli, medeniyetin temel şartının yerleşiklik ve tarihsel devamlılık olduğuna dikkat çekerek, “Çin bu iki unsura sahip olduğu için kendi tarihine ve kültürüne derin bir önem veriyor. Bu da medeniyete verdikleri değerin temelini oluşturuyor” dedi.

‘Mao, feodalizmi reddetti, kültüre sahip çıktı’

Dr. Barış Adıbelli, Çin’e özgü sosyalizm anlayışının temelinde tarihsel ve kültürel yerelliğin yattığını vurguladı. Mao’nun feodalizmi reddederken Çin’in tarihine ve kültürüne sahip çıktığını ifade etti:

“Bunu Mao’da da görüyoruz. ‘Çin’e özgü sosyalizm’ kavramının temelinde güçlü bir yerellik vardır. Çin, sosyalizm anlayışını kendi tarihî ve kültürel yapısıyla harmanlamıştır. Mao da kültürünü reddetmedi, tam tersine sosyalizmi Çin’in koşullarına uyarladı.
Mao’nun karşı çıktığı şey, Çin’deki feodalizmdi. O Orta Çağ karanlığını reddetti, feodal yapıyı toplumdan ve devletten temizledi. Ancak bu tavır, zaman zaman tüm geçmişe karşı çıkmak gibi yorumlandı. Oysa Mao’nun reddettiği yalnızca feodalizmdi. Tarihe ve kültüre olan saygısını hiçbir zaman kaybetmedi.”

Xiangshan Forumu başladı: Merkezde "küresel güvenlik"  var
Xiangshan Forumu başladı: Merkezde "küresel güvenlik" var
İçeriği Görüntüle

Güvenlik, kalkınma ve medeniyet

Dr. Barış Adıbelli, Çin’in küresel vizyonunda güvenlik, kalkınma ve medeniyet girişimlerinin birbirini tamamlayan üçlü bir yapı oluşturduğunu vurguladı. Bu bütüncül yaklaşımın, Çin’in iç ve dış politikalarında temel bir ilke hâline geldiğini ifade etti:

“Şi Cinping, birçok etkinlikte ve platformda küresel güvenlik, kalkınma ve medeniyet girişimlerini birlikte değerlendiriyor. Bu üç başlık Çin’in güvenlik anlayışının temelini oluşturuyor. Çin, iç güvenlik sağlanmadan dış güvenliğin sağlanamayacağını savunur.
Ekonomik kalkınma da bu yapının ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor; çünkü refah, hem ulusal hem küresel güvenliği destekler. Üçüncü ayağı ise medeniyettir. Medeniyetler arasında iş birliği kurulduğunda halklar arasında düşmanlık değil, karşılıklı anlayış gelişir.
Kuşak ve Yol Girişimi’nin kültürel boyutu da tam olarak budur: Sadece ekonomik değil, halkların birbirini tanımasına imkân veren bir zemindir. Beijing Deklarasyonu da bu anlayışın bir ifadesidir.”

‘Beijing Deklarasyonu bir manifesto ve yol haritasıdır’

Dr. Barış Adıbelli, Beijing Deklarasyonu’nun küresel barış ve iş birliği için kritik bir yol haritası sunduğunu vurguladı. Medeniyetler arası çatışma yerine diyalog ve çok taraflılık anlayışının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti:

“Beijing Deklarasyonu bir manifesto ve yol haritasıdır. Umuyoruz ki bu belge, çok kutuplu bir dünyanın bloklara ayrılması ve çatışmalara sahne olması yerine, medeniyetler arasında barış ve iş birliğinin önünü açar.
Çin’in sürekli vurguladığı gibi, Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası hukukun hâkim olduğu bir dünya düzeni büyük önem taşıyor. Bugün İsrail ve ABD’nin Gazze, Lübnan ve İran’da gerçekleştirdiği eylemler karşısında sessiz kalan bir uluslararası sistemle karşı karşıyayız.
Sadece açıklamalarla değil, BM ve uluslararası hukukun güçlendirilmesiyle kalıcı barış sağlanabilir. Çin burada güçlü bir BM vurgusu yapıyor; hatta 1949-1971 arasında Çin’i dışlayan bir örgüt olmasına rağmen, bu yapının dönüştürülerek evrensel barışa hizmet etmesi gerektiğini savunuyor.”

“Çin medeniyet diyaloğuna zemin azırlıyor”

Adıbelli, Çin’in sadece politika üretmekle kalmayıp teorik altyapısını da güçlendirdiğini belirtti. Beijing Deklarasyonu’nun bu vizyonun bir parçası olduğunu ve medeniyetler arası çatışma yerine diyalogu hedeflediğini vurguladı:

“Son 45 yılda Çin, yalnızca politika üretmekle yetinmedi; bu politikaların teorik altyapısını da oluşturdu. Bir vizyonun hayata geçebilmesi için önce sağlam bir yol haritası ve teorik temel gerekir. Bu açıdan Beijing Deklarasyonu’nun hedeflerine ulaşmasını ve yeni bir medeniyetler çatışmasına yol açmamasını umuyorum.
Bugün İsrail’in Gazze’deki saldırıları ve İran’a yönelik müdahaleleri, İslam dünyasında Batı’ya karşı nefreti körükledi. Bu durum halklar arasında derin tepkilere neden oldu. Ortadoğu’da yapılan anketlerde Çin’e duyulan güvenin, Amerika’nın önüne geçtiği görülüyor.
Çin, ‘medeniyet’ kavramını halkların doğal yaşam ortamı ve kültürel etkileşimiyle tanımlıyor. Çin’in çağrısı açık: Medeniyetler arası iletişimi ve diyaloğu güçlendirelim. Halklar birbirini tanıdıkça düşmanlıklar azalır.”