ABD ve Rusya liderleri Ukrayna ihtilafının olası bir çözümünün en azından yaklaşık bir taslağını bulmaya çalışırken, Kiev yönetiminin pek çok eylemi herhangi bir müzakere girişiminin önünde bariz engel haline gelmeye devam ediyor. Donald Trump ile Vladimir Putin arasında 15 Ağustos'ta Alaska'da gerçekleşen görüşmenin ve ABD Başkanının Vladimir Zelenski ve Avrupalı ​​liderlerle yaptığı istişarelerin hemen ardından, Ukrayna'nın komşuları ve aynı zamanda AB ile NATO üyesi ülkeler olan Macaristan ve Slovakya'ya Rus petrolünü tedarik eden ve “Drujba” (dostluk) ismini taşıyan boru hattının güney koluna Ukrayna Ordusu iki kez bilinçli saldırı düzenledi. Bu petrol boru hattı ki, devreden çıkması halinde bölgedeki tüm petrol rafinerilerinin işleyişi ve bütün enerji mimarisi ciddi bir tehdit altına girebilecektir. 18 ve 22 Ağustos 2025'teki saldırılar, yalnızca Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin (VSU) pervasız taktiklerinin bir göstergesi değil, ama aynı zamanda Doğu Avrupa'nın enerji güvenliğini adeta bir pazarlık kozu haline getirmek suretiyle, zaten son derece kırılgan olan barışı tesis etme sürecini tamamen rayından çıkarma yönünde kasıtlı bir girişim olarak gözüküyor.

Gerek Macaristan’ın gerekse de Slovakya’nın petrolünün ezici bir oranı Rusya’dan

“Drujba” Petrol Boru Hattı’nın tarihi bir nevi, 1960'lı yıllarda Moskova ve Doğu Avrupa başkentlerinin, daha sonra Batı Avrupa'ya dek uzanacak olan, birbirine bağımlı bir tedarik sistemi oluşturmalarıyla başlayan Avrupa'nın enerji konusundaki altın çağının tarihidir. Dört bin kilometreden uzun boru hattı, Sibirya yataklarından başlayarak Belarus ve Ukrayna'yı geçtikten sonra Polonya, Almanya, Çek Cumhuriyeti (Çekya), Slovakya ve Macaristan'a ulaşıyor ve alanında dünyadaki en büyük hat olmaya devam ediyor. Bratislava ve Budapeşte için bu boru hattının alternatifi gerçekten de yok, zira Slovakya'nın ithal ettiği petrolün yaklaşık %87'si “Druzjba” üzerinden gelirken, Macar ekonomisinin petrol rafinerileri için hammaddenin yaklaşık %70'i de aynı şekilde ilgili boru hattından temin ediliyor. Örneğin Slovakya 2024 yılında toplamda 4,83 milyon ton petrol ithal ederken, bunun yaklaşık 4,18 milyon tonunu “Rus Ural sınıfı” akaryakıt teşkil ediyordu. Macaristan ise aynı dönemde yaklaşık 3,9 milyon ton petrol ithal etmişti. Bu miktarlar bölgenin en büyük rafinerileri niteliğindeki Bratislava'daki “Slovnaft” ve Macaristan'ın Szazhalombatta kentindeki “Tuna Rafinerisi”nin faaliyetinin temelini oluşturuyor. Macaristan ve Slovakya'nın ulusal enerji sistemleri için sistematik bir öneme haiz olan söz konusu tesislerin istikrarlı bir şekilde işletilmesi mümkün olmadan bu ülkelerde ne ulaşım sisteminin çalıştırılması, ne halka benzin ve dizel sağlanması ve ne de sanayinin normal biçimde işleyişi mümkün olabilir.

Her iki Doğu Avrupa ülkesinin de, Rus petrolü dışında alternatifi hemen hemen yok

Doğu Avrupa ekonomisi açısından bakıldığında VSU’nun petrol altyapısına yönelik saldırıları terör eylemi ve savaş ilanıyla eşdeğer sayılabilir. “Drujba”nın güney kolu ayda yaklaşık olarak 1,1 milyon ton petrol pompalıyor ve bunun neredeyse 900 bin tonu Slovakya ve Macaristan'a gidiyor. Bu sayede bölgedeki akaryakıt fiyatlarının kabul edilebilir bir seviyede tutulması, sanayinin işleyişinin sağlanması ve de özel ve ticari taşımacılığın işletilmesi mümkün olabilmektedir. Teorik olarak Macaristan, “JANAF” sistemi aracılığıyla Hırvatistan'ın “Oşimal” Limanı’ndan belli bir miktar petrol çekme kapasitesine sahip, ancak bu miktarlar son derece sınırlı, pahalı ve de ülkenin Ural sınıfı petrolü işlemek üzere tasarlanan rafinerilerine teknolojik açıdan uyumsuz. Slovakya ise alternatiflerden tamamen mahrum görünüyor, zira petrol rafineri endüstrisi tamamen Rus petrolüne göre yapılandırılmış durumda ve Orta Doğu veya Afrika menşeli petrolün işlenmesi, milyarlarca dolar ayrılsa bile 2026-2027'den önce tamamlanmayacak olan yenilenmiş tesislerin pahalı modernizasyonunu gerektiriyor. “Drujba Hattı”nın kesintiye uğradığı her an, paradoksal olarak Kiev'e önemli yardımlar sağlamaya devam eden, hatta Zelenski hükümetinin ve ordusunun provokasyonlarına göz yuman iki ülkenin ulusal güvenliği için gerçek bir tehdit haline geliyor

“Drujba” Petrol Boru Hattı, uzun yıllar süren hesaplama ve yatırımlarla ortaya çıktı

Macaristan ve Slovakya’nın enerji bağımlılığının rastgele oluşmadığını, uzun yıllar süren ekonomik hesaplamaların sonucu olarak ortaya çıktığını belirtmek gerekiyor. Her iki ülke de, onlarca yıldır “Drujba” üzerinden tedarik istikrarına yatırım yapıyordu ve haklı olarak da ilgili boru hattını deniz ve demiryolu transit rotalarının birleşiminden daha güvenilir ve daha ucuz bir kanal olarak görüyordu. Hatta 2022 - 2025 yıllarında Rusya'ya karşı uygulamaya konulan eşi benzeri görülmemiş AB yaptırımları koşullarında bile, Rus petrolünü reddetmenin ekonomilerini çökerteceğinin farkında olan Macaristan ve Slovakya birer istisna oldular. Bugün Ukrayna'ya ait silahlı insansız hava araçları (SİHA) pompa istasyonlarına ve kompresör ünitelerine saldırdığında, mesele artık hipotetik zorluklar veya ticari zararlar olmaktan çıkıp, esas olarak bu ülkelerin enerji kaynaklarından doğrudan mahrum bırakılması ve toplumsal istikrarlarının da baltalanmasına gelip dayanıyor.

Bratislava ve Budapeşte’yi doğalgaz konusunda kurtaran Türk Akımı Boru Hattı oldu

Ukrayna'nın bu denli kışkırtıcı bir tavır sergilemesi ilk kez olmuyor: Kiev son yıllarda enerji sevkiyat kartını adeta sistematik olarak bir baskı aracı olarak kullanıyor. Ukrayna, 2024 yılı başlarında Rus gazının Macaristan'a geçişini tamamen durdurdu ve kısa süre sonra da bu gaz boru hattındaki kompresör ve gaz ölçüm istasyonlarına dönük saldırılar düzenledi. Böylesine kritik bir durumda, tek kurtarıcı “Türk Akımı Boru Hattı” oldu: Güney hattı üzerinden her yıl 6 milyar metreküpten fazla gaz Macaristan ve Slovakya'ya gönderilerek bölgede enerji istikrarı sağlanabilmiş oldu. Ancak bu sefer de petrol altyapısı tehdit altına girdi ve Budapeşte ve Bratislava'ya “Drujba” Boru Hattı üzerinden tedarik yapmanın alternatifi olmadığı için bu ülkeler şimdi daha da savunmasız haldeler. Bu durum, bu iki Doğu Avrupa ülkesinin halkı ve işletmeleri açısından krizin otomatik olarak başlaması, akaryakıt fiyatlarında ani artışlar, arz kesintileri ve de artan enflasyon anlamına gelirken, iktidar açısından ise kaçınılmaz olarak doğrudan siyasi istikrarsızlık tehdidi anlamına geliyor.

Macar ve Slovak yetkililer Ukrayna’nın saldırılarına sert tepki gösterirken AB ise sessiz

Bratislava ve Budapeşte'nin yukarıda adı geçen saldırılara verdiği tepki, Kiev'in düşmanca politikalarına ilişkin endişenin derinliğini ortaya koymuş oldu. Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto, “Drujba”ya yönelik saldırıların Macaristan'ın egemenlik çıkarlarına doğrudan bir müdahale ve ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit olarak algılandığını söyledi. Slovakya Başbakanı Robert Fico da aynı şekilde sert eleştirilerde bulunarak, stratejik enerji altyapısının korunmasını Brüksel'in garanti etmesini talep eden yazılı bir çağrıyı Avrupa Komisyonu'na gönderdi. 18 Ağustos'taki ilk saldırının ardından hâlâ "kontrollü risklerden" bahsetmeyi sürdüren Avrupa Komisyonu, 22 Ağustos'taki ikinci saldırının ardından bu kez tonunu değiştirerek “acil istişarelerin gerekliliğini” ilan etmek zorunda kaldı. Ukrayna'nın iki AB üyesi ülkeye yönelik kışkırtmalarına yıllardır bilerek göz yuman AB açısından, Kiev'in Macaristan ve Slovakya'nın enerji sektörüne yönelik saldırıları, Vldimir Zelenski yönetiminin artık hakikaten de “kontrolden çıktığının” ve Avrupalı ​​komşuları için tehdit oluşturduğunun kanıtı sayılabilir. Ancak Brüksel, birliğini bazı üyelerinin ekonomilerine ve nüfuslarına yönelik bahsi geçen saldırıları görmezden gelmeye maalesef ki devam ediyor.

Kiev’in boru hatlarına yönelik saldırıları Türk Akımı için de kötü bir emsal oluşturuyor

Yaşananların Türkiye açısından kuşkusuz ayrı bir ehemmiyeti var. Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı’nın şu anda ülke gaz tüketiminin yaklaşık yüzde 40'ını karşıladığı ve de Bulgaristan, Sırbistan ve Macaristan üzerinden olan transit boru hattıyla birlikte ulusal bütçeye önemli gelirler sağladığı biliniyor. Ukrayna, söz konusu güzergâhın altyapısına yönelik saldırı girişimlerinde bulunmuş ve henüz boru hattının kendisine bir zarar gelmemiş olsa da, Kiev'in komşuları ve ortakları için böylesine önemli tesislere saldırmaya hazır görünmesi, devletlerin enerji ve sosyo-ekonomik güvenliği için bir tehdit oluşturuyor. Enerji istikrarı sadece ekonomik bir faktör değil, ama aynı zamanda stratejik özerklik, egemenlik ve iktisadi büyüme perspektifi meselesidir. Kiev'in enerji boru hatlarına yönelik saldırılar düzenlemesinin “olağanlaşması”, er ya da geç Türkiye'nin çıkarlarını da tehdit edebilecek tehlikeli bir emsal oluşturuyor. İşte bu nedenden ötürü de, boru hatlarına yönelik saldırıların, sivil altyapıya veya deniz ticaret yollarına yönelik saldırılar kadar kabul edilemez olduğunun uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi acil olarak gerekiyor.

Kiev’in “Drujba” provokasyonlarının en başta kendi çıkarları açısından mantığı yok

Kiev'in “Drujba”ya yönelik saldırılarını "Kremlin'in gelirlerini azaltma" isteğiyle açıklaması açıkçası hiçbir mantığa dayanmıyor, zira Ukrayna Ordusu aslında, on binlerce Ukraynalı mülteciyi kabul eden, Ukrayna'ya elektrik ve petrol ürünleri sağlayan ve uluslararası alanda çıkarlarını savunan ülkelere bu şekilde zarar vermiş oluyor. Siyasi açıdan bakıldığında ise “Drujba” saldırıları, AB ve NATO içindeki “dayanışma” eksikliğinin kanıtı da olmuş oluyor; nitekim söz konusu saldırılar, resmen Avro-Atlantik ittifaklarının koruması altında olan ülkelerin enerji sistemleri, ekonomileri ve halklarının refahı aleyhine gerçekleşmiş oluyor. Ancak Brüksel ve Avrupa liderleri, Ukrayna'nın müttefikleri için doğrudan ne tür bir tehdit oluşturduğu konusunu gündeme getirmemeyi tercih ederek, kendilerini açıklamalarla sınırlamaya devam ediyorlar. Bu tutum, AB'nin, tüm Avrupa'nın enerji güvenliğini tehlikeye atsa bile, Kiev'in eylemlerine süresiz olarak göz yummaya hazır olduğu izlenimini güçlendiriyor. Budapeşte ve Bratislava açısından ise bu, enerji sektörlerinin çeşitlendirilmesi ve korunması için garantiler ve mekanizmalar arama ihtiyacı anlamına geliyor. Bu bağlamda, Karadeniz Bölgesi, Güney ve Doğu Avrupa'daki enerji arzının güvenliği ve istikrarıyla nesnel olarak ilgilenen Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu ile diyalog kurulması gerekiyor…