Haber Merkezi
ABD’nin 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi, transatlantik ilişkilerde yeni ve sert bir dönemin kapısını araladı.
Strateji belgesi, Avrupa’yı “jeopolitik önemi azalan bölge” olarak tanımlarken, Batı Yarımküre'nin ülkenin ana odak noktası olacağını vurguluyor. Bu yaklaşım, Washington’ın Soğuk Savaş’tan bu yana sürdürdüğü Avrupa merkezli güvenlik doktrininden belirgin bir uzaklaşma anlamına geliyor.
Belgede Avrupa’nın ekonomik ve siyasi anlamda “gerileme döneminde” olduğu tespiti yapılırken, kıta siyasetindeki göç, demografi ve güvenlik sorunları sert biçimde eleştiriliyor.
Trump yönetimi, ABD’nin artık Avrupa’nın güvenlik yükünün çoğunu sırtlamayacağını ifade ediyor ve “kendi bölgesel sorumluluklarını üstlenmesi gereken bir Avrupa” mesajı veriyor. Bu ifade, NATO içinde uzun süredir süren yük paylaşımı tartışmalarını yeni bir seviyeye taşımış durumda.
Milliyetçi hareketlere destek sinyali
Yeni strateji aynı zamanda Avrupa Birliği’nin mevcut yönünü hedef alan sert vurgular içeriyor. Belge, AB’nin “ulus-üstü yapıların baskınlığı altında ulusal egemenlikten uzaklaştığını” savunuyor ve Avrupa’da yükselen milliyetçi hareketlere sıcak mesajlar veriyor.
Bu yaklaşım, Washington’ın AB iç siyasetinde dolaylı bir rol arayabileceği yorumlarına yol açıyor.
Öncelik Asya-Pasifik ve Batı Yarımküre: Avrupa ikincil plana düştü
Stratejide dikkat çeken bir başka başlık ise ABD’nin Rusya ve Çin’le rekabeti yeniden tanımlaması.
Trump yönetimi Asya-Pasifik ve Batı Yarımküreyi “birincil stratejik alan” ilan ederken, Avrupa’nın güvenlik önceliğini ikincil konuma çekiyor.
Bu durum, özellikle Ukrayna savaşı ve Doğu Avrupa’daki güvenlik endişeleri çerçevesinde Avrupa başkentlerinde alarm etkisi yarattı.
Uzmanlara göre 2025 belgesi, ABD–AB ilişkilerinde “müttefiklikten çok çıkar temelli eşgüdüm” dönemine girildiğinin sinyali.
Avrupa’nın önümüzdeki dönemde savunma kapasitesini artırmaya, stratejik özerklik arayışını hızlandırmaya ve ABD’nin giderek zayıflayan garantörlüğünün yarattığı jeopolitik boşlukları doldurmaya yönelmesi bekleniyor.
ABD-AB ilişkilerinde kırılma noktası
Trump’ın yeni stratejisi, ABD-AB ilişkilerinin geleceğinde “sarsıcı ama kaçınılmaz bir dönüm noktası” olarak değerlendiriliyor.
Zira belgeye en net tepkilerden biri AB Konseyi Başkanı Antonio Costa'dan geldi.
Costa, Trump’ın stratejisindeki bazı ifadelerin “Avrupa’ya açık bir müdahale tehdidi” taşıdığını söyledi ve “Avrupalılar olarak siyasi tercihleri yalnızca biz yaparız” diyerek, ABD’nin “hangi partilerin iyi ya da kötü olduğuna karar verme” girişimini kabul edilemez buldu.
Costa ayrıca, AB’nin ve Avrupa’nın “özgürlük, ifade özgürlüğü ve demokrasi değerleri” etrafında şekillenen iç demokratik tercihlerinin ABD’nin dayatmalarına tabi olmadığını vurguladı.
Bu tepki, AB içinde yalnızca bireysel ülkelerden değil, üst düzey kurumlardan gelmesi bakımından dikkat çekti. Bu durum, ABD-AB ilişkilerinde diplomatik ve siyasi bir kırılmanın işareti olarak değerlendiriliyor.
"Avrupa değerleri ve entegrasyon ideali aşındırılıyor"
Strateji belgesinin Avrupa’yı göç, demografi ve “medeniyetin silinmesi” üzerinden eleştirmesi, AB yönetimini bu söylem karşısında bir direniş hattı oluşturma ihtiyacına itti.
AB yetkilileri, ABD’nin bu yaklaşımının, Avrupa değerlerini ve entegrasyon idealini aşındırmaya yönelik bir adım olduğunu düşünüyor.
Bazı AB çevrelerinde, bu belgenin AB’nin savunma ve dış politika konularında daha bağımsız bir rota çizmesinin kaçınılmaz olduğunu ortaya koyduğu yönünde değerlendirmeler yapılıyor.
Özellikle savunma harcamaları, güvenlik kapasitesi artırımı ve NATO’ya olan bağımlılığın sınanacağı bir dönem açılıyor.




