Kübra Karasu

Joe Biden'ın ardından ABD'nin yeni başkanı seçilen Donald Trump'ın, Orta Doğu'da izleyeceği politika merak konusu. İran'a yönelik sert politikalar izlediği bilinen Trump'ın yeni dönemdeki İran politikasının nasıl şekilleneceği, Gazze'ye destek için Kızıldeniz'deki ABD gemilerini hedef alan Yemen'in ABD için yeni bir cephe olup olmayacağı konuları da önümüzdeki dönem için cevap bekleyen sorular arasında.

Ortadoğu'da beklenen gelişmeleri ve Türkiye'ye olası etkilerini İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hazar Vural Jane, CGTN Türk'e anlattı.

"Tahran-Tel Aviv arasındaki gerginliği düşürme yoluna gidebilir"

'ABD'nin devlet politikası başkanlara göre değişebilecek bir şey değil' diyen Hazar Vural Jane, Trump yönetiminde şekillenecek Orta Doğu politikasını şöyle değerlendirdi: 

"Donald Trump, seçim sürecinde özellikle mevcut savaşları çok kısa sürede bitirmeye yönelik güçlü söylemlerde bulunmuş ve hatta neden bu kadar para harcandığını, neden bu kadar yatırım yapıldığını anlayamadığını sözlerine eklemişti. Ancak, seçim dönemindeki popülist söylemleri pratikte hayata geçirmek, o kadar da çabuk ve kolay olabilecek bir şey değil. ABD'nin devlet politikası olarak İsrail'e desteği, başkanlara göre değişiklik gösterecek bir durum değildir. Kaldı ki, Netanyahu hükümetinin ve İsrail'in seçim sürecini nasıl domine ettiği ve ağırlık koyduğu da gözlemlenmiştir. Ancak ne olabilir? Donald Trump'ın resmen görevi devralmasına iki ay gibi bir süre var. Bu süreçte İsrail'in saldırgan politikalarına devam ettiğini ve etmeye devam edeceğini görüyoruz ve deneyimliyoruz. Öte yandan, Trump, mevcut gerilimin geldiği noktayı bir diplomatik başarıya dönüştürmek için bir fırsat olarak görebilir ve özellikle İsrail'in saldırganlığını 2024'te olduğu gibi sürdürmemesi için birtakım müdahalelerde bulunabilir. Ayrıca, Tahran-Tel Aviv arasındaki gerginliği düşürme yoluna da gidebilir.

"İsrail'in lehine bir sonuç doğurabilir"

Ancak Trump'ın birlikte çalışacağını öngördüğü ve düşündüğü isimlere baktığımızda, bu kişilerin hayli "şahin" siyasetçiler olduğu ve İran, Çin, Türkiye gibi bölge ülkelerine yönelik oldukça sert söylemlere sahip oldukları görülüyor. Dolayısıyla, kabinede bu kadar şahin isimlerin yer alma ihtimali, Trump'ın popülist söylemlerini hayata geçirme noktasında bir soru işareti yaratıyor. Öte yandan, Trump'ın ilk 4 yıllık döneminde yaptıklarının, yapacaklarının teminatı olduğu söylenirse, bu durum yine İsrail'in lehine bir sonuç doğurabilir."

"Yemen'e yönelik müdahaleler sürecektir"

Dr. Vural, Yemen'in 13 yıldır bir mücadele alanı olduğunu belirterek, İsrail ve Lübnan'dan sonra yeni cephenin Yemen olup olmayacağı konusunu ele aldı: 

"Gazze'den sonra yeni cephenin Lübnan olduğunu ve olmaya devam ettiğini, İsrail'in aralıksız saldırılarıyla görüyoruz. Ancak Yemen, aslında 13 yıldır bir mücadele alanı. Yemen’de, Arap isyanlarıyla başlayan ve iç savaşla devam eden süreç, vekalet savaşlarına sahne olan bir dönem haline geldi. Peki neden Yemen? Özellikle ABD’nin öncüsü olduğu Refah Muhafızları Operasyonu ve sonrasında birçok sert müdahale burada yer aldı. Bunun nedenine baktığımızda, öncelikli olarak küresel ticaretle ilgili endişelerin, ABD ve Batı’nın Yemen’e bu denli sert müdahalelerde bulunmasında etkili olduğunu görüyoruz. 

Almanya'da fabrika siparişleri ekimde yüzde 1,5 düştü Almanya'da fabrika siparişleri ekimde yüzde 1,5 düştü

Ancak asıl önemli olan şu: Yemen’de Husiler, İsrail ile bağlantılı ticari gemilere müdahale etti ve İsrail topraklarına füze saldırıları düzenledi. Dolayısıyla İsrail’in güvenliği için bölgeye sert müdahalelerde bulunmayı tercih ettiler. Şu anda bölgede eş zamanlı olarak İsrail, birçok devlete saldırılar düzenliyor. Yemen ise Batı’nın büyük destek sağladığı bir başka cephe haline geldi. Bununla birlikte, Husilerin İHA’larla Yafa, Aşkelon, Nevatim askeri üslerine ve şehirlere saldırılar düzenlediğini görüyoruz. Bu tür saldırıların devam etmemesi için Yemen’e yönelik müdahaleler sürecektir. "

"İran’a yönelik söylemleri oldukça sert olan kişiler"

Donald Trump'ın yeni kabine için önerdiği isimlerin, İran'a yönelik sert söylemleriyle bilinen kişiler olduğunu söyleyen Dr. Vural, bu isimlerin İran'a yönelik baskıların nasıl şekilleneceği konusunda bir ipucu sunduğunu söyledi:

"Donald Trump, başkanlığı döneminde İran’a maksimum baskı politikası uygulamıştı. Bu baskı sadece ekonomik değil, istihbari, siyasi ve askeri araçları da kapsıyordu. Ancak sonuç olarak, İran gücünü artırmaya ve bölgeye etkisini yansıtmaya devam etti. Bu oldukça ilginç bir durum. Çünkü hedeflenen sonuç bu değildi. Bugün baktığımızda, Donald Trump’ın ilk dönemine kıyasla çok daha mücadele dolu ve karmaşık bir bölgeyle karşı karşıyayız. Artık Tahran ve Tel Aviv, doğrudan sert müdahalelerde bulunuyor. Washington’un en büyük sorunu da bu olacak gibi görünüyor.  Bir şekilde Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan gibi alanlarda daha umut vaat edici diplomatik baskılar ve eylemler uygulanabilir. İsrail’e yönelik tansiyonu düşürmek adına diplomatik adımlar atılabilir. Ancak Tahran ve Tel Aviv karşılaşması çok farklı bir gerçeklik. Donald Trump’ın önerdiği kabinedeki isimlere baktığımızda, İran’a yönelik söylemleri oldukça sert olan kişiler olduğunu görüyoruz. Bu kişiler göreve gelirse, geçmiş dönemlerindeki siyasi tutumlarının birebir aynı olmasını beklememek gerekir. Ancak bu, fikirleri açısından bir ipucu verir. 

Trump’ın ilk dört yıllık dönemi de bize bir fikir veriyor. Çünkü Trump’ın zihniyetinde büyük bir değişim olduğunu söylemek zor. Ancak jeopolitik riskler değişti, bölge değişti ve İran’ın gücü anlamında dengeler farklılaştı. Tahran-Tel Aviv çatışması, çok büyük riskler barındıran bir karşılaşma. Özellikle Tahran’ın Tel Aviv’e yönelik yüksek teknolojiyle yaptığı saldırılar dikkat çekiyor. Trump’ın bu dönemde öncelikli konularından birinin İran ve İsrail çatışması olacağını düşünüyorum. Trump, İran’a yeniden bir baskı politikası mı uygulayacak, yoksa diplomatik başarıyla tansiyonu düşürmeye mi çalışacak, işte bu belirleyici olacak."

"Ankara bu tehditlere dikkat çekiyor"

Tüm bunlar Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor diyen Dr. Vural, İsrail'in bir şekilde durdurulması gerektiğini ifade etti: 

"Bölgedeki savaşlar ve jeopolitik riskler, artık söylemlerin ötesinde gözle görülür bir hal aldı. Burada sadece İsrail’in Türk topraklarına yakın bölgeleri bombalamasını kastetmiyorum. Bölgedeki savaş riski, 2024 boyunca kademeli olarak arttı. Hipersonik füzelerin kullanıldığı çatışmalar gördük. Toplu insan göçleri yaşanıyor. İsrail’in sivil katliamları aralıksız devam ediyor. Tüm bunlar, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren konular. Türkiye, bölgesel bir güç olarak hem diplomatik anlamda hem de uluslararası örgütler seviyesinde, özellikle Gazze ve Filistin konularında öncü ülkelerden biri. 

Bölgedeki risklerin, daha büyük savaşlara ve insani krizlere yol açma ihtimali; enerji taşımacılığını, bölgedeki silahlanmayı ve piyasalarda güvenliği etkiliyor. Çünkü bölge yüksek oranda silahlanıyor. Bunların Türkiye’yi etkilemeyeceğini söylemek mümkün değil. Türkiye, bu riskleri sürekli dile getiriyor ve Ankara bu tehditlere dikkat çekiyor. İsrail’in bir şekilde durdurulması gerektiği açık. Ancak uluslararası sistemin bir yılı aşkın süredir İsrail’i durduramadığını görüyoruz. ABD seçimleri geride kaldı ve dünyanın duruşu bu noktada önemli."

"Somut adımlar atılırsa durum fark edilir bir noktaya gelecek"

Dr. Vural, İsrail'in bu savaşı ABD'nin sonsuz desteğiyle yürüttüğünü vurgulayarak, İslam ülkelerinin somut adımlar atması gerektiğine işaret etti: 

"İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi olağanüstü zirvesi, geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Ankara, bu toplantının ve sonuç bildirgesinin çok önemli olduğunu dile getirdi. Sürekli somut eylemler gerektiğine vurgu yapıyor. Aslında söz konusu 50 küsur devlet, İsrail’le çok içli dışlı olan ülkeler değil. Dışişleri Bakanımız da buna vurgu yaptı. Ancak Türkiye gibi irade ortaya koyan bu ülkeler, bir şeylerin değişmeye başladığına işaret ediyor. İsrail, bu savaşı bir yılı aşkın süredir ABD’nin sonsuz desteğiyle yürütüyor. Ancak düşünün ki, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi ülkeleri, İsrail’le ticareti ve silah sanayini keserse, diplomatik kınamaların ötesinde somut adımlar atarsa, işte o zaman durum fark edilir bir noktaya gelecek. Ankara aylardır bu çağrıyı tekrar ediyor. Riyad’daki toplantının daha güçlü bir kararlılık ortaya koyduğunu belirtiyor. Bu kararlılığın pratiğe yansımasını umuyoruz."

Röportajın tamamını izlemek için aşağıdaki linke tıklayınız: