Haber Merkezi
Japonya ile NATO arasındaki ilişkiler son aylarda hızla derinleşiyor. Bu yakınlaşma, Tokyo’nun geleneksel savunma çizgisi ve Asya-Pasifik’in hassas güç dengeleri açısından tartışmaları da beraberinde getirdi
Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’nin geçtiğimiz günlerde NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile yaptığı telefon görüşmesinde, “Avrupa-Atlantik ve Hint-Pasifik güvenliğinin ayrılmaz olduğu” vurgusu yapması, “Japonya’nın NATO çizgisine fazlasıyla yaklaşması” olarak yorumlandı.
Stratejik ortaklık mı, yeni bir blok siyaseti mi?
Japonya, 2025 içinde hem NATO nezdinde bağımsız diplomatik misyon kurarak hem de savunma sanayi, siber güvenlik ve askeri koordinasyon başlıklarında temaslarını artırarak, tarihinin en kapsamlı NATO iş birliği dönemine girmiş durumda.
Tokyo bu adımları “küresel güvenlik gereklilikleri” olarak açıklasa da Japonya’nın NATO’ya paralel çizgiye girmesinin, uzun süredir koruduğu bölgesel diplomatik esnekliği zayıflattığı şeklinde değerlendiriliyor.
Uzmanlara göre NATO’nun Asya-Pasifik’te görünürlüğünü artırma arayışının bir parçası olan Japonya, “IP4” (Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda) çerçevesinde NATO ile kolektif iş birliği modeline yaklaşıyor.
Uzmanlar, bunun Asya’yı Soğuk Savaş tarzı yeni bir bloklaşmaya sürükleyebileceği görüşünde.
Japonya anayasası ve barışçıl kimlik erozyona mı uğruyor?
Japonya’nın NATO ile giderek yakınlaşması, ülke içinde de tartışma konusu.
Barış Anayasası'nın ruhunu savunan çevreler, Tokyo’nun dış politikasının “küresel askeri angajmanlara uyumlu hale” getirildiğini dile getiriyor. Bu kesimlere göre, Japonya’nın askeri yeteneklerini artırması, NATO operasyonlarıyla eşgüdüm arayışı, savunma sanayi ortaklıklarına öncelik verilmesi, ülkenin on yıllardır benimsediği pasifist dış politika çizgisini aşındırıyor.
Japon kamuoyunda da zaman zaman dile getirilen endişe, Japonya’nın “NATO’nun stratejik hesaplarının bir uzantısına” dönüşme ihtimali.
Avrupa-Atlantik merkezli güvenlik yaklaşımının Asya-Pasifik’e taşınmasının, bölgeyi daha kırılgan hale getireceği yönündeki değerlendirmeler de ağırlıkta.
"Asya’da güvenlik rekabeti tırmanabilir"
NATO’nun Asya’ya açılımının ve Japonya’nın bu sürece öncülük etmesinin, bölgede rahatsızlık yarattığı biliniyor.
NATO’nun bölgede daha görünür olması, Japonya’nın bu görünürlüğü desteklemesi, IP4 içinde askeri koordinasyonun artması gibi noktalar; kuşatma stratejisinin derinleştirilmesi olarak yorumlanıyor. Uzmanlar; bunun karşı hamleleri tetikleyebileceğine ve bölgesel gerilimlerin uzun vadede daha keskin hale gelmesine yol açabileceğine dikkat çekiyor.
Bazı analistlere göre Japonya’nın NATO’ya yaklaşması, Asya-Pasifik’i “rekabet eden güvenlik mimarileri” alanına dönüştürme riski taşıyor. Bu durum da, ticaret ve diplomasi temelli bölgesel iş birliği vizyonuyla çelişiyor.
Japonya için güç mü, yoksa risk mi?
Japonya’nın NATO ile artan temasları, Tokyo hükümetine göre küresel belirsizliklerin arttığı bir dönemde güvenlik kapasitesi kazanımı olarak görülüyor. Ancak; Japonya’nın NATO’ya yakınlaşmasının, Asya-Pasifik’te yeni bir bloklaşma yaratabileceği, ülkenin barışçıl diplomasi geleneğini zayıflatabileceği ve Tokyo’yu uzun vadeli büyük güç rekabetinin içine daha fazla çekebileceği değerlendirmeleri de ağırlıkta.
Kısacası, NATO–Japonya ilişkilerindeki ivme yalnızca bir güvenlik iş birliği değil; aynı zamanda Japonya’nın jeopolitik yönelimini köklü biçimde yeniden şekillendiren, fakat riskleri de oldukça yüksek bir stratejik dönüşüm süreci olarak değerlendiriliyor.




