Çok kutupluluğu kısa ve nötr biçimde tanımlamak istersek, herhalde, ideolojik ve siyasi duruşları, ekonomik büyüklükleri vs. ne olursa olsun, devletlerin eşitlik temelinde ortak bir insanlık geleceği inşa etmek için el ele vermesi ve birbirinden öğrenmesi süreci demek yanlış olmaz. Bu da hemen hemen yeni bir sistemsel atılıma denk düşer.
Çok kutupluluk, genellikle Batı karşıtı siyasi bir kavram olarak düşünülür. Böyle düşünülmesi nedensiz değil. Son beş yüzyıldır yeryüzünde insanlığa acı veren gerginliklerin çoğunun kaynağında Batı, Batı'nın “ben merkezci” sistemi bulunuyor. İnsanlık daha uyumlu bir dünya düzeni inşa etmek istiyorsa bu bencil sistemi aşmak zorunda. Yani çok kutupluluk, siyaseti içeren ama aynı zamanda onu aşan bir olgu.
Batı'nın düzeninde sıkışıp kalmak
Batı jeopolitikçiliğine tutsak olmuş liberal çevrelere göre, Batı'nın tasarlamış olduğu dünya düzeni, aksayan yönleri olsa bile insanlığın gelişmesinde en ileri aşamayı temsil ediyor. Bu ileri sisteme itiraz etmek, dünyayı geriliğin kargaşasına geri götürmektir.
Liberal çevrelerin siyasi okumasında çok kutupluluk Çin Halk Cumhuriyeti'nin, Rusya Federasyonu'nun, Hindistan'ın veya başka büyük ekonomilerin arkasında, o büyük ekonomilerin çıkarları doğrultusunda kümelenmek oluyor.
Deniliyor ki; Batı'ya rağmen başka kutuplar inşa etmek ekonomik, siyasi, askeri, kültürel bakımdan güçlü olmayı gerektirir. Çin'in, Rusya'nın ve Hindistan'ın öylesi bir kudrete erişme olanağı var. Gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu ve Çin, Rusya, Hindistan gibi büyük ekonomilerin ve askeri güçlerin dahil olduğu platformlar, adına çok kutupluluk denilse de düpedüz bloklaşmadır. Bloklaşmada her zaman blokun lideri kimse, onun istekleri ve hedefleri geçerlidir.
Çok kutupluluk tam da buna itiraz ediyor. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır'ın 1955 Nisan'ında Bandung Konferansı'nda ifade ettiği gibi:
“Küçük devletler, uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde ve dünyada gerginliğin azaltılmasında, bağımsız olarak, yapıcı rollerini oynamak hakkına sahiptirler.”
Bandung'un ilkeleri
Çok kutupluluğun ilkeleri, çoğu Hindistan gibi, Endonezya gibi milli bağımsızlığını yeni kazanmış 29 Asya ve Afrika ülkesinin bir araya geldiği Bandung Konferansı'nda belirlendi.
Bu ilkeler, devlet egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygıyı; bütün ırkların ve büyük-küçük bütün devletlerin eşitliğini; başka devletlerin iç işlerine müdahale etmekten kaçınmayı; her ulusun kendini koruma hakkına saygıyı; hegemonyacıların kendi çıkarları için oluşturduğu bloklara girmekten kaçınmayı; herhangi bir gücün başka bir devlet üzerinde baskı uygulamasına karşı çıkmayı; devletlerin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına saldırı eylemlerinden ya da kuvvet kullanma tehditlerinden kaçınmayı; uluslararası anlaşmazlıkları barışçı yollarla çözmeyi; karşılıklı yarar ve işbirliğinin teşvik edilmesini öngörüyor.
Bunlar, 1961 Eylül'ünde kurulan Bağlantısızlar Hareketi'nin de ilkeleri oldu. Nihai olarak 120 devletin içinde yer aldığı Bağlantısızlar Hareketi, bu ilkeleri hegemonyacılığa ve bloklaşmaya karşı daha da pekiştirdi.
Çin ve Hindistan hem Bandung ilkelerinin oluşturulmasına katkı yaptılar, hem geleneksel olarak bu ilkelerin yön verdiği uluslararası ilişkiler kültürüne sahip ülkeler. Rusya da şimdiye kadar bu ilkelere aykırı bir eylemde bulunmadı. Dolayısıyla çok kutupluluk hareketini Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin bloklaşma çabası olarak nitelemek için neden yok.
Ayrıca çok kutupluluk eylemleriyle ne olduğunu somut olarak ifade ediyor. Örneğin Güney Afrika'nın İsrail aleyhinde Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) açtığı soykırım davası, son zamanların başarılı çok kutupluluk eylemi oldu. Aralarında Türkiye, Brezilya, İran, Mısır, Kolombiya, Şili, Meksika, Endonezya, Pakistan ve Belçika'nın bulunduğu 20'yi aşkın devlet, dava başvurusunu yapan Güney Afrika'yı desteklediklerini açıkladılar.
Bu devletler blok kurmak için Güney Afrika'nın arkasında dizilmedi. Her egemen devlet, kendi bağımsız kararıyla uluslararası hukukun ihlaline birlikte tepki gösterdi.
BRICS+'ya büyük ilgi
BRICS+ çok kutupluluğun parlak örneklerinden biridir. BRICS+'nın katılımcıları ekonomik ve demografik büyüklükleri, yönetim sistemleri, tarihsel gelişimleri, ideolojileri ve siyasi yönelimleri, kültürleri bakımından birbirinden o kadar farklı ki... 40 kadar devletin daha katılmak için başvurduğu belirtiliyor. Yeni katılımlarla BRICS+'da farklılıklar daha da artacak.
Herhangi bir devletin hakim olduğu bir blok olsa ve devletler katılmanın kendi yararlarına olduğunu düşünmeseler BRICS+'ya katılmak için bunca ilgi göstermezler.
Böyle bir oluşumdan ortak hareket iradesi çıkamayacağını ileri sürenler yanıldı. Çünkü bütün farklılıklarına karşın hepsini birleştiren güçlü bir ortak temel var: Egemenliklerine ve milli bütünlüklerine müdahale edilmeden serbestçe ilerleme ve kalkınma isteği; eşitlik, karşılıklı saygı, ortak yarar ve toplumlarının refahını artırma çabalarının dış güçlerce engellenmemesi...
Bu temel, birbirlerini anlamalarını, karşılıklı olarak birbirlerinin çıkarlarına saygı göstermeyi, dayanışmayı ve paylaşmayı, kendilerinin ve öteki gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarına zarar veren eylemlere birlikte karşı koymayı, ortaklaşa planlar hazırlamayı ve uygulamayı vb. sağlıyor. Kararlar müzakereler sonucunda oybirliğiyle alınıyor. Karar alma sürecinde kimse kimseye baskı yapmıyor, tehdide veya şantaja başvurmuyor.
Çok kutupluluk aynı zamanda uluslararası sistemin demokratikleşmesini sağlıyor.
Hasan Bögün
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN