CGTN Türk Dış Haberler Servisi
Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen 2025 BRICS Zirvesi, yalnızca gelişmekte olan ülkelerin kalkınma ve işbirliği alanındaki taleplerini değil, aynı zamanda küresel yönetişim ve güvenlik mimarisinde dönüşüm beklentilerini de yüksek sesle gündeme taşıdı. Zirvenin en dikkat çeken aktörlerinden biri ise Çin oldu. Pekin yönetimi, yalnızca zirve bildirisine katkıda bulunmakla kalmadı; aynı zamanda “barış ve güvenlik” başlıklı özel oturumda kapsamlı bir vizyon sundu. Bu vizyon, son yıllarda Çin tarafından sırasıyla ilan edilen üç temel girişimi olarak bilinen Küresel Güvenlik İnisiyatifi, Küresel Kalkınma İnisiyatifi ve Küresel Medeniyet İnisiyatifi’nin BRICS platformu üzerinden kurumsallaşma çabasını yansıttı.
Çin Başbakanı Li Qiang tarafından yapılan sunumda, BRICS ülkelerinin yalnızca ekonomik işbirliği değil, aynı zamanda uluslararası güvenlik mimarisi ve yönetişim standartlarının yeniden inşasında da “öncü güç” olması gerektiği vurgulandı. Li, çok taraflılık ilkesinin büyük güçler tarafından araçsallaştırıldığı bir dönemde, uluslararası hukukun ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın yeniden merkeze alınması gerektiğinin altını çizdi.
Çin’in önerdiği Küresel Güvenlik İnisiyatifi çerçevesinde, güvenliğin bölünmez olduğu; hiçbir ülkenin güvenliğinin başka ülkelerin güvensizliği üzerine inşa edilemeyeceği ilkesi tekrarlandı. Bu yaklaşım, Batı’nın Soğuk Savaş mantığıyla şekillendirdiği güvenlik ittifaklarının, örneğin NATO’nun, genişlemesinin doğurduğu jeopolitik risklere dolaylı bir eleştiri niteliği taşıyor.
Küresel yönetişim çağrısı: Yeni merkez kuruluyor
Zirvede öne çıkan bir diğer başlık, küresel yönetişimde reform çağrısıydı. Çin, BRICS üyelerinin sadece gelişmekte olan ülkeleri temsil etmediğini, aynı zamanda küresel sistemde daha dengeli, eşitlikçi ve etkin bir rol oynaması gerektiğini belirtti. Bu bağlamda Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların temsil adaletine kavuşması için reform yapılması gerektiğini vurguladı. Li Qiang, BRICS’in bu reformların öncüsü olabileceğini savunurken, bu pozisyon, son on yılda gelişmekte olan ülkelerin mevcut kurumsal yapılar içindeki marjinalleştirilmelerine karşı bir duruş olarak dikkat çekti. Çin’in önerisi yalnızca sistemin eleştirisi değil; aynı zamanda sistem içinde alternatif normların inşası yönündeki arzusunu da gösteriyordu.
Barış ve güvenlik gündemiyle birlikte, Çin’in kalkınma konusuna verdiği önem de zirvede net biçimde gözlemlendi. Li Qiang, barışın sürdürülebilir kalkınma olmadan mümkün olamayacağını belirterek, BRICS üyeleri için Çin’in öncülüğünde “Yeni Nitelikli Üretken Güçler Araştırma Merkezi” kurulacağını duyurdu. Bu merkez aracılığıyla, sanayi teknolojileri, telekomünikasyon, yapay zekâ ve yeşil enerji gibi alanlarda yetenek transferi sağlanması, aynı zamanda BRICS ülkelerinin ortak kalkınma düzlemlerinin güçlendirilmesi hedefleniyor.
Zirvenin kültürel boyutu da ihmal edilmedi. Çin, BRICS ülkeleri arasında kültürel işbirliği, karşılıklı anlayış ve medeniyetlerarası diyalogun güçlendirilmesi yönünde kapsamlı önerilerde bulundu. Bu öneriler, Xi Jinping’in 2023 yılında ilan ettiği Küresel Medeniyet İnisiyatifi’nin somut adımlarına dönüştürülmeye çalışıldığını gösterdi. Li Qiang konuşmasında, kültürel etkileşimin tek yönlü bir “ihracat” değil, karşılıklı öğrenmeye dayalı eşit bir süreç olması gerektiğini vurguladı. Çin’in bu bağlamdaki önerileri arasında, BRICS üniversiteleri arasında öğrenci değişimi programları, kültürel festival ve diyalog mekanizmaları ile medya işbirliklerinin artırılması yer aldı.
Çin’in zirvedeki mesajları, ABD'nin yükselen ekonomik korumacılığı ve BRICS ülkelerine yönelik ek tarife tehditleri gölgesinde daha da anlam kazandı. Donald Trump’ın zirveye günler kala yaptığı açıklamada BRICS üyelerine yüzde 10 oranında yeni tarifeler uygulanabileceğini söylemesi, zirve katılımcıları tarafından açıkça olmasa da ima yoluyla eleştirildi. Çin tarafı, ekonomik küreselleşmenin faydalarının ancak adil kurallar çerçevesinde mümkün olacağını vurgularken, Trump’ın politikaları dolaylı biçimde “tek taraflılık ve ekonomik zorbalık” olarak nitelendirildi. Bu eleştiriler, BRICS’in artık yalnızca kalkınma ve işbirliği platformu değil; aynı zamanda Batı’nın ekonomik ve güvenlik odaklı müdahalelerine karşı küresel Güney’in kolektif refleksi haline geldiğini gösteriyor.
BRICS’in BM’nin ruhunu tamamlayacak
Çin’in bu zirvede sergilediği tutum, Pekin’in küresel liderlik anlayışında belirgin bir dönüşümün sinyallerini taşıyor. Yalnızca ekonomik ölçekte değil, normatif ve ideolojik düzeyde de Birleşmiş Milletler’in merkezinde olduğu sistemi güçlendirmeyi öneren Çin, BRICS’i bu vizyonun taşıyıcı aracı olarak konumlandırıyor.
Zirve sonunda kabul edilen deklarasyonda da Çin’in çizdiği bu genel yönelim açık biçimde kendine yer buldu. Barış ve güvenlik için çok taraflılığa, kalkınma için eşit finansmana, yönetişim için temsil adaletine ve kültürel işbirliği için çoğulculuğa dayalı bir yaklaşımın benimsendiği belgede, BRICS’in önümüzdeki dönemde yalnızca ekonomik değil, siyasi ve diplomatik bir blok olarak da etkinleşeceği anlaşılıyor. BRICS’in geleceği, büyük ölçüde Çin’in bu girişimlerini ne ölçüde kurumsallaştırabileceğine ve diğer üyeleri bu vizyona ne ölçüde ikna edebileceğine bağlı olacak.