Aslı Ağırdil
İsrail’in Gazze’ye yönelik aralıksız süren saldırıları, sivillerin yanı sıra görev başındaki gazetecileri de hedef almaya devam ediyor. TRT Arabi ekibi de bu saldırıların doğrudan hedefi oldu. İsrail bombardımanında ağır yaralanan ve sağ bacağı ampute edilen kameraman Sami Mohammed Abdullah Shehada ile muhabir Sami Fuad Mahmoud Barhoom, Gazze’de yaşanan insani dramı ve yaşadıkları süreci CGTN Türk’e anlattı.
‘Lütfen bacağımı kurtarın’
Kameraman Sami Mohammed Abdullah Shehada, sağ bacağından ağır yaralandığı saldırı anını şu sözlerle anlattı:
"Nisan 2024’te, Refah’tan Nuseyrat Mülteci Kampı’na doğru yola çıkmıştık. O sırada kampın kuzeyinde bir İsrail kara operasyonu vardı. Tüm güvenlik önlemlerimizi alarak hareket ettik. Basın yeleklerimizi ve kasklarımızı giydik. Üzerimizde açıkça 'basın' ibaresi vardı. Amacımız, evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sürekli yeniden yer değiştirmesini görüntülemekti.
Nuseyrat’a ulaştığımızda çekim yapmaya başladık. Etrafı kontrol etmek için kameramı kaldırıp sağa, sola ve ileriye baktım. Ortalık sakindi, asker görünmüyordu. Muhabir arkadaşım Sami Barhoum’a 'Hadi hemen çekime başlayalım.' dedim. Bu cümleyi tamamlar tamamlamaz üzerimize doğrudan bir top mermisi düştü. Büyük bir patlama yaşandı. O an öldüğümü düşündüm.
Kendime geldiğimde her yer duman ve yıkıntı içindeydi. Ayağıma baktığımda, bacağımın koptuğunu gördüm. Sürünerek üç metre kadar geriye çekildim. Pantolonumun kemerini çıkararak bacağıma turnike yaptım. Arkadaşım Sami ve çevredeki insanlar yardımıma geldi.
Ambulans beklenirken kan kaybım çok fazlaydı. Hayatımın tehlikede olduğunu düşündüm. 'Beni hemen arabayla hastaneye götürün.' dedim. Özel aracımızla beni Nuseyrat’taki El-Avde Hastanesi’ne götürdüler. Orada ilk müdahale yapıldıktan sonra Deyr El-Belah’taki Şehitler El-Aksa Hastanesi’ne sevk edildim.
Doktora yalvararak, 'Lütfen bacağımı kurtarın.' dedim. Ancak ameliyata alındıktan sonra diz altından değil, diz üstünden ampute edildim."
Yaralı şekilde hastaneye ulaştığını belirten kameraman Sami Mohammed Abdullah Shehada, Gazze’deki sağlık sisteminin neredeyse tamamen çöktüğünü söyledi. Sağlık altyapısının felç olduğunu vurgulayan Shehada, “Orada artık hayat kalmadı.” dedi.
Shehada, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
‘Yaralanmamın ardından hastaneye ulaştım, ancak sağlık personeli yetersizdi. Gelen yaralı sayısı çok fazlaydı. O sırada Gazze’ye gelen tıbbi bir ekip sayesinde tedavim yapılabildi. Ancak genel olarak sağlık hizmetleri Gazze’de çökme noktasında. İsrail saldırılarıyla tüm büyük hastaneler hedef alındı. Şu anda Gazze Şeridi’nde sadece üç hastane hizmet veriyor: İkisi Gazze kentinde, biri Deyr El-Belah’ta. Sağlık çalışanları, doktorlar ve ambulans ekipleri sistematik olarak hedef alınıyor. Araçları vuruluyor, aileleri öldürülüyor.
Gazeteciler de aynı şekilde hedefte. Amaç, dünyanın gerçeği görmesini engellemek. Yaralıların tedavi edilmemesi, yavaş yavaş ölüme terk edilmeleri… Gazze’de sağlık sistemi tamamen çökmüş durumda. Aslında yalnızca sağlık sistemi değil, her şey çökmüş durumda. Orada hayat kalmadı.’
‘Gazetecilere yönelik saldırılar sistematik biçimde yürütüldü’
TRT Arabi muhabiri Sami Fuad Mahmoud Barhoom ise, Gazze’de gazetecilere yönelik baskının sistematik bir şekilde yürütüldüğünü belirterek yaşadıklarını şöyle aktardı:
“Gazetecilere yönelik saldırılar sistematik bir biçimde yürütüldü. Ofislerimiz yıkıldı; yayınlarımızı hastane çevrelerinden ve yol kenarlarından yapmak zorunda kaldık. Ekipman eksikliği, kurşun geçirmez yelek bulunamaması, iletişim sorunları, internet kesintileri... Tüm bu zorluklara rağmen görevimizi sürdürdük.
İsrail, yalnızca yerel gazetecileri hedef almakla kalmadı; 20 ayı aşkın süredir hiçbir uluslararası gazetecinin Gazze’ye girişine de izin vermedi. Bu nedenle yaşananları sadece Filistinli gazeteciler olarak biz aktarabildik. Bu durum da bizleri her an hedef haline getirdi.
Gazze’de gazetecilik yapmak kolay değil. Burada hiçbir kırmızı çizgi yok: Gazeteciler, doktorlar, sivil savunma ekipleri ve siviller... Hepsi doğrudan hedef alınıyor.”
‘Çocuklarını toprağa veren annelerin çığlıklarına tanık olduk’
Gazze’de geçirdikleri 630 günü aşkın sürede tanıklık ettiklerini aktaran muhabir Sami Barhoom, yaşananların bir halkın sistematik biçimde yok edilmeye çalışılması olduğunu vurguladı ve şunları söyledi:
“630 günü aşkın süre boyunca tanıklık ettiğimiz insani dramlar saymakla bitmez. Cesetlerin eksik olmadığı hastane koridorlarında uyuduk. Annelerin, çocuklarını defnederken attığı çığlıklara tanık olduk. Kolları ve bacakları kopmuş çocuklar gördük. Kefen dahi bulunamayan ölümler… Açlıktan bağıran insanlar… Bize yardım edebileceğimizi düşünerek bakan insanların gözleri…
Ancak elimizden sadece yaşananları göstermek geliyordu. Çünkü biz de kuşatma altındaki halkın bir parçasıydık; basit bir yayın merkezi bile kuracak durumda değildik. Buna rağmen tanıklık ettiklerimiz sayısızdı. Yaşananlar, silahsız sivillere yönelik bir soykırımdı. Bu insanlar İsrail için hiçbir tehdit oluşturmuyordu.”
ABD desteğiyle Gazze’de kuşatma ve gasp sürüyor
Sami Barhoom, ABD’nin İsrail’e sağladığı kapsamlı desteğin Gazze’deki yıkımda belirleyici bir rol oynadığını belirtti. Bu desteğin yalnızca mevcut yönetimle sınırlı olmadığını vurgulayan Barhoom, ABD politikalarının Filistin halkı üzerindeki etkisini şu sözlerle anlattı:
“Gazze'deki Filistin halkı, ABD'nin İsrail’e sağladığı medya, lojistik, askerî ve siyasî desteğin farkında. Bu durum yalnızca Biden yönetimiyle değil, mevcut Başkan Donald Trump’la da devam ediyor. Amerika’daki İsrail lobisi, bu katliamın sürmesini sağlayacak zemini oluşturmaya çalışıyor.
Özellikle Trump’ın Gazze’yi bir gayrimenkul yatırım alanına dönüştürme söylemleri, Filistinliler için alay konusu. Çünkü ortada yetmiş yılı aşkın süredir devam eden bir mücadele var. Filistinliler, Gazze ve tüm Filistin topraklarının gerçek sahipleri. İsrail'in Kudüs’ü ele geçirme çabası, Batı Şeria’daki toprak gaspı, Gazze’deki askerî yönetim… Bunlar sıradan olaylar değil. Tüm bu hamleler, İsrail’in Filistinlileri Gazze dışına göç ettirme planlarının bir parçası.
Ancak fiilî olarak sınırlar kapalı; katliam ve açlık hâlâ sürüyor. Halk, 21 ayı aşkın süredir soykırım ve kıtlık arasında yaşam mücadelesi veriyor.”