CGTN Türk Dış Haberler Servisi
Brezilya’da en yüksek yargı organı olan Supremo Tribunal Federal, eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’yu 27 yıl 3 ay hapis ile cezalandırdı. Yargıçların çoğunluğu, Bolsonaro’nun seçim sonuçlarını tanımamaya yönelik girişimlerde bulunduğuna, silahlı bir örgüt kurduğuna ve 2023’te Brasília’da üç devlet organına yönelik saldırıları teşvik ettiğine hükmetti. Karşı oy kullanan tek yargıç Luiz Fux oldu; yeterli kanıtın bulunmadığını savundu. Buna karşın yapılan itiraz kararın ağırlığını değiştirmedi. Brezilya tarihinde ilk kez bir devlet başkanı, demokratik düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasıyla bu denli uzun bir cezaya çarptırılmış oldu.
Cezaya giden sürecin kökeni, 2022 seçimlerinin hemen ardından başlatılan tartışmalara dayanıyordu. Bolsonaro ve çevresinin seçim sonuçlarını geçersiz kılmak için gizli toplantılar yaptığı, elektronik seçim sistemine güveni zedelemeye çalıştığı ve kitlesel biçimde “seçim hilesi” söylemini yaydığı ortaya çıktı.
“Operation Tempus Veritatis” adı verilen soruşturma sırasında elde edilen belgeler ve video kayıtları, askeri yetkililerle yapılan görüşmeleri ve geçiş sürecini engelleme planlarını gün yüzüne çıkardı. Bu planların en somut sonucu ise 8 Ocak 2023’te yaşanan ve dünyanın gözleri önünde Brezilya demokrasisini hedef alan şiddetli baskın oldu. O gün binlerce kişi Kongre, Yüksek Mahkeme ve başkanlık sarayına saldırarak ülkenin siyasi düzenini altüst etmeye çalıştı.
Dava uluslararası güç mücadelesine nasıl döndü?
Bolsonaro’ya verilen ceza Brezilya sınırlarının ötesinde de geniş yankı buldu. Washington’da Başkan Donald Trump kararı sert sözlerle karşıladı. Bolsonaro’yu “iyi bir adam” diye tanımlayan Trump, davayı “cadı avı” olarak niteledi. Bolsonaro’nun eski müttefiki olan Trump, Brezilya’ya ekonomik baskı uygulanabileceğini açıkça ima etti. Beyaz Saray tarım ile sanayi ürünlerine yüzde ellilik gümrük vergisi getirileceğini duyurdu. Hatta davaya bakan yargıç Alexandre de Moraes’in yaptırım listesine alınması ihtimali Beyaz Saray koridorlarında dile getirildi. Bu gelişmeler, Bolsonaro davasının yalnızca Brezilya’nın iç hukuku ile sınırlı kalmadığını, küresel güç mücadelesinin bir parçasına dönüştüğünü gösterdi.
Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Washington’dan gelen bu baskılara sessiz kalmadı. Lula, ülkesinin egemenliğini öne çıkararak Brezilya’nın bağımsız kurumlara sahip bir devlet olduğunu, hiçbir dış müdahaleyi kabul etmeyeceklerini defalarca vurguladı. Trump’ın açıkladığı tarifelere karşılık “ekonomik karşılıklılık” yasasını hatırlattı ve aynı sertlikte karşı önlemler alınabileceğinin altını çizdi. Lula, yargının bağımsızlığını da sürekli savunarak Bolsonaro’nun mahkûmiyetinin yalnızca kanıtlara ve hukuka dayandığını söyledi. ABD’nin Brezilyalı bakanlara yönelik vize iptali gibi adımlarını ülkenin adaletine ve egemenliğine yönelik doğrudan bir saldırı olarak tanımladı.
BRICS’in potansiyeli ABD baskısını savuşturdu
Bu tutumun arka planında ise Brezilya’nın çok kutuplu dünya içindeki konumu yatıyor. Lula, ABD’nin ekonomik baskısını boşa çıkarmak için ülkesini BRICS çatısı altına daha sıkı biçimde entegre ediyor. Brezilya ile Çin arasındaki ticaretin büyük bölümü artık yuan ve real üzerinden yapılıyor, böylece Washington’un dolar üzerinden uyguladığı baskı araçları etkisini yitiriyor. Lula, 7 Temmuz 2025’te Rio de Janeiro’da düzenlenen BRICS zirvesinin kapanışında yaptığı konuşmada, dünya ticaretinin mutlaka dolar üzerinden geçmesinin şart olmadığını, alternatif mekanizmaların geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Bu sözler Brezilya’nın dolar bağımlılığını azaltma stratejisinin net bir ifadesi oldu.
Benzer çizgi eylül ayında sanal ortamda gerçekleşen BRICS liderler zirvesinde de kendini gösterdi. Lula, o toplantıda gümrük vergilerinin “ticari şantaj” haline geldiğini belirtti ve bu tür uygulamaların iç işlerine müdahale aracına dönüştüğünü dile getirdi.
Çin ile 20 anlaşma ve ortak açıklama
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile mayıs ayında Pekin’de imzalanan 20 anlaşma Lula’nın stratejisinin başka bir ayağıydı. O görüşmede Lula, serbest ticareti ve çok taraflılığı savunduklarını, tek taraflı baskılara karşı ortak duracaklarını söyledi. Lula ağustos ayında verdiği röportajlarda da ABD’nin tarifelerinin BRICS içinde ortak gündem haline geldiğini belirtti ve başkanlığı döneminde bu konuya öncelik vereceğini ifade etti.
BRICS’in güçlenmesi Brezilya için yalnızca ekonomik değil diplomatik bir sığınak oluşturuyor. Yeni Kalkınma Bankası, Brezilya’nın büyük altyapı projelerini finanse ederek Batı sermayesine bağımlılığı azaltıyor. Brezilya aynı zamanda Güney Afrika ile enerji projelerinde, Hindistan ile teknoloji alanında, Rusya ile savunma sanayisinde işbirliği arayışını derinleştiriyor.
Baskı varsa dayanışma derinleşir
ABD’nin ticaret yaptırımları BRICS içinde dayanışmayı güçlendiren bir unsur haline geldi. Zirvelerde tek taraflılığa karşı birlik çağrısı öne çıkarken, Lula’nın “ticari şantaj” ve “dolar dışı ticaret” vurguları bu dayanışmanın sembolü haline geldi. Brezilya bugün yalnızca Latin Amerika’nın değil, küresel Güney’in de sesi olarak sahneye çıkıyor. Çin ile imzalanan enerji ve tarım anlaşmaları, dolar dışında yapılan rezerv para mutabakatları ve BRICS bankasının sağladığı krediler, Lula’nın elini hiç olmadığı kadar güçlendiriyor.
Bolsonaro’nun mahkûmiyeti iç siyasette bir dönüm noktası oldu, Lula’nın direnişi ise çok kutuplu dünyanın işleyen bir gerçekliğe dönüştüğünü gösterdi. Brezilya’nın verdiği bu sınav yalnızca bir liderin yargılanmasıyla ilgili değil, aynı zamanda tek kutuplu bir düzenin sonuna gelindiğinin işareti. Yeni güç merkezleri daha adil bir uluslararası düzen talebiyle sahneye çıkarken, Washington’un baskıları Brezilya’yı sarsmadı, tam tersine BRICS’in desteğiyle yeni bir yönelim kazandırdı. Bu süreçte Lula da Silva hem içeride hem de küresel arenada direnişin simgesi olarak öne çıktı.