Özel Haberler

ABD’de “Dış Güçler” İş Başında

Charlie Kirk’ün Utah’taki suikastı, ABD’nin tanıdık refleksini yeniden tetikledi. Olayın faili henüz belli değilken, oklar çoktan “dış güçlere” çevrildi. Tıpkı uyuşturucu sorunu suçlusunun dış güçlerde aranması gibi. Hedef ise Venezuela.

Ulaş Can-CGTN Türk GYY

“ABD aslında demokrasinin hüküm sürdüğü, şiddetin olmadığı, insanlığın bugüne dek yarattığı en üst kültürün ve ahlakın taşıyıcısı bir süper güç olacakken “dış güçler” yine sahneye çıkıp ülkeyi karıştırıyor.” Evet bazı ABD’li politikacılar ve medya organları bizim buna inanmamızı bekliyor. Üzerinde yaşadıkları kıtanın gerçek sahibi olan yerlilerin soyunu kurutan, Vietnam’dan Kore’ye, Irak’tan Suriye’ye dünya üzerinde akan kandan birinci derecede sorumlu olan bir ülke bunu söylüyor.

Amerikalı muhafazakâr yorumcu Charlie Kirk’ün Utah’ta uğradığı suikast, Washington’da dönem dönem ülkemizde de gördüğümüz bir refleksi tetikledi. Olay henüz sıcaklığını korurken bazı ABD’li siyasetçiler ve medya organları, cinayetin arkasında doğrudan olmasa bile dolaylı olarak “dış güçler” olduğunu ima eden söylemlere sarıldılar. Örneğin The New York Times, Kirk suikastını “yabancı ülkelerin dezenformasyon fırsatı” penceresinden ele alan bir haber yayımladı. Haberde, suikast sonrasında Rusya, İran ve Çin kaynaklı binlerce yanıltıcı iddianın çevrimiçi dolaşıma sokulduğu ve bunların ABD’yi “kontrolsüz bir ülke” gibi göstermek için kullanıldığı öne sürdü. Utah Valisi Spencer Cox da faili henüz tam bilinmeyen bu cinayetle ilgili “düşmanlar şiddet istiyor” diyerek hedefi yine dışarı çevirdi.

Aslında ABD siyasetinde ve medyasında bu tür “dış güçler” senaryoları yıllardır adeta klişeleşmiş durumda. 2020’de George Floyd’un öldürülmesiyle ülke çapında protestolar patlak verdiğinde dönemin Adalet Bakanı William Barr, yabancı aktörlerin bu protestoları “fırsat bilip şiddeti kızıştırdığını” öne sürdü. Hükümete bağlı istihbarat raporları da aynı dönemde Rusya, Çin ve İran’ı, Floyd protestolarını bahane ederek ABD’yi ikiyüzlülükle suçlayan propaganda içerikleri yaymakla itham etti. Bu örnekler, Washington’un iç huzursuzluk anlarında adresi hemen sınırların ötesinde arama eğiliminin birer yansıması. 2016 yılındaki Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiği yaygarasına hiç girmeyeceğim bile.

Elbette bu durum, ABD’nin kendi iç yapısal sorunlarını ve politik işlevsizliğini perdeleme çabası. Şiddetin kaynağına dair sorunun cevabı aslında gayet net: ABD’nin bizzat kendisi. Yani yakın geçmişlerinden gelen “kovboy” kültürü. ABD, kişi başına düşen silahlı şiddet olaylarında diğer ülkelere kıyasla açık ara birinci. Toplumdaki siyasi şiddet ve kutuplaşma korkusu ise her geçen gün artıyor. Bu tabloda suçu “dış güçlere” yıkmak, kendi iç yapısal problemlerini ve politik tıkanıklığını inkâr etmenin en kestirme yolu gibi görünüyor.

Uyuşturucu Sorunu ve ABD Yalanları

Bu problemlerden en önemlisi ve ABD’nin yine düşmanı dışarda aradığı bir diğer mesele uyuşturucu. ABD, kendi topraklarındaki uyuşturucu sorununu çözmek yerine, "uyuşturucuyla mücadele" söylemini başka ülkelerde siyasi hedefler için bir mazeret olarak kullanma eğiliminde. Bunun en belirgin örneklerinden biri Venezuela. Washington yönetimi, Venezuela’yı bir “narko-devlet” olarak damgalayıp, bu ülkeye yönelik yaptırımları ve hatta olası müdahaleleri haklı çıkarmaya çalışıyor. Pentagon Venezuela kıyılarına nükleer denizaltılar ve savaş gemilerinden oluşan bir filo gönderdi. Bu filo ise trajikomik bir biçimde tankla sinek avlamaya çalışıyor. ABD bir oda büyüklüğündeki balıkçı teknelerinin tonlarca uyuşturucu ile ortalama 2000 km yol kat ederek Venezuela’dan ABD’ye gittiğini iddia ederek bu teknedekileri yargısız bir biçimde infaz ediyor.

Venezuela hükümeti ise bu suçlamaların asıl amacının uyuşturucu kaçakçılığını engellemek değil, ülkede rejim değişikliği için zemin hazırlamak olduğunu vurguluyor.

Dün kendisi ile bir röportaj gerçekleştirdiğim Venezuela’nın Türkiye Büyükelçisi Freddy Molina Gutierrez çarpıcı bilgiler aktardı. Bunlardan en çarpıcı olanı Latin Amerika’dan ABD’ye giden uyuşturucu rotalarını gösteren belgelerdi.

ABD’li yetkililerin iddialarının aksine, uluslararası kuruluşların verileri Venezuela’nın küresel uyuşturucu ticaretinde merkezi bir rota olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) 2025 Dünya Uyuşturucu Raporu, Venezuela hakkında ABD söylemleriyle taban tabana zıt bir tablo çiziyor. Bu raporda Venezuela’ya ancak kısaca değiniliyor ve Kolombiya’da üretilen kokainin sadece çok küçük bir kısmının (%5) Venezuela üzerinden ABD ve Avrupa’ya geçiş yaptığı belirtiliyor. UNODC ayrıca Venezuela’nın kokain hammaddesi olan koka bitkisi ile esrar gibi uyuşturucuların tarımına tamamen yabancı olduğunu ve uluslararası uyuşturucu kartellerinin ülkede kalıcı bir varlık göstermediğini vurguluyor. Yani Venezuela, ne uyuşturucu üreticisi bir ülke ne de büyük bir küresel transit merkezi.

Venezuela’ya atılan “narko-devlet” iftirasının asıl amacı ise Büyükelçi Gutierrez’in de altını çizdiği gibi ABD’nin askerî saldırganlığını ve Venezuela’nın petrol, altın gibi zenginliklerinin yağmalanmasını meşrulaştırmak.

ABD’nin uyuşturucuyla mücadele politikası, Venezuela örneğinde görüldüğü gibi, büyük bir çelişki ve stratejik hesap barındırıyor. Bir yanda ABD toplumunu derinden sarsan bir uyuşturucu krizi ve bu krizin ABD içinde beslediği devasa bir kara paraya dayalı ekonomi, öte yanda ise bu iç sorunla yüzleşmek yerine suçu dışarıya atmaya çalışan ve bunu jeopolitik çıkarlar doğrultusunda kullanma eğilimi. Beyaz Saray, ABD ve dünya kamuoylarını ikna etmek için yalanlarla dolu bir yol inşa ediyorlar. Tıpkı Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi. Ancak bu sefer yolun çıkmaz olduğunu göremiyorlar.