CGTN Türk Dış Haberler Servisi
ABD, orta menzilli Typhon füze sistemini ilk kez Japonya’da sahaya çıkardı. Daha önce Nisan 2024’te Filipinler’e konuşlandırılan bu sistemin ardından gelen Tokyo hamlesi, Washington’ın Asya-Pasifik’te askeri varlığını genişletme stratejisinde yeni ve tehlikeli bir aşamaya işaret ediyor. Bölgedeki barış ve istikrarın kırılgan yapısı dikkate alındığında, bu adım ciddi kaygıları da beraberinde getirdi.
Pekin yönetimi tepkisini gecikmeden dile getirdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, ABD ve Japonya’nın “ortak tatbikat” bahanesiyle Typhon sistemini konuşlandırmasına sert ifadelerle karşı çıktı. Çin’in derin endişelerine rağmen bu adımın atıldığını söyleyen Lin, Pekin’in bu girişimi güçlü biçimde kınadığını ve kararlılıkla karşı çıktığını belirtti. Çin tarafı, Washington ve Tokyo’ya hatadan dönme çağrısı yaparak sistemin bir an önce geri çekilmesini istedi.
Üç boyutlu risk
Washington cephesi her ne kadar bu adımları “barışı korumak” ve “savunma ihtiyaçlarını karşılamak” üzerinden gerekçelendirse de, bölgede oluşan tablo farklı bir hikâye anlatıyor. Filipinler’den Japonya’ya uzanan Typhon zinciri, ABD’nin yalnızca savunmaya dönük değil, aynı zamanda Çin ve Rusya’yı hedef alan caydırıcılık mimarisi kurma niyetini açığa çıkarıyor. Bu yaklaşım, bölgesel istikrarı güçlendirmek yerine, ABD’nin küresel hegemonik stratejisini pekiştiren bir araç haline geliyor.
Çin Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Xiang Haoyu da bu durumu üç boyutlu bir risk tablosu üzerinden değerlendirdi. Xiang’a göre Typhon sisteminin Japonya’da konuşlandırılması, öncelikle bölgesel silahlanma yarışını tetikleyerek güvenlik dengelerini daha da kırılgan hale getirecek. Bunun yanında, olası bir kriz veya çatışma anında ABD’nin müdahale kapasitesini artıracağı için tırmanma riskini büyütecek. Son olarak, sistemin nükleer silah altyapılarını hedefleme potansiyeli nedeniyle konvansiyonel bir çatışmanın nükleer boyuta evrilme ihtimali de göz ardı edilemeyecek.
Çelişkili manzara
Bölgedeki tablo Japonya ve Filipinler açısından da çelişkili bir manzara ortaya koyuyor. Bu iki ülke, ABD ile askeri işbirliğini derinleştirerek “koruma” arayışında olsa da, aslında kendilerini büyük güç rekabetinin ön cephesine sürüklüyor. Uzmanlara göre, bu durum Tokyo ve Manila’yı güvenlik kazancından çok, Washington’ın stratejik hesaplarının parçası haline getiriyor ve olası çatışmaların ilk hedefleri arasına sokuyor.
Ayrıca gelişmeler tarihsel bir gölgeyi de gündeme taşıyor. Bu yıl, II. Dünya Savaşı’nda faşizme karşı kazanılan zaferin 80. yıldönümü. Japon militarizminin geçmişte yarattığı yıkımlar hâlâ hafızalarda taze iken, Tokyo yönetiminin savunma bütçesini rekor seviyelere çıkarması, anayasadaki barışçı sınırlamaları aşma çabası ve ABD ile ortak füze girişimleri, bölge ülkelerinde haklı endişeleri tetikliyor.
Tarih, büyük güç rekabetinde ön cepheye taşınan ülkelerin güvenliğe değil, istikrarsızlığa sürüklendiğini defalarca gösterdi. Silahlara ve bir hegemonun “korumasına” dayalı güvenlik arayışı, sonuçta yalnızca kırılganlık ve bölgesel izolasyon getiriyor.