Avustralya Başbakanı Anthony Albanese liderliğindeki İşçi Partisi, son federal seçimlerden artırılmış bir parlamento çoğunluğuyla zaferle çıktı. Bu sonuçta, ülkenin farklı bölgelerinde yoğun olarak yaşayan Çin diasporasının artan desteği önemli rol oynadı. Gözlemciler, bu eğilimi Avustralya kamuoyunda iç kapsayıcılığa ve dış ilişkilerde özellikle Çin ile istikrarlı ve dengeli bir yaklaşım beklentisine işaret olarak yorumluyor.

Çin-Avustralya ilişkileri uzun süredir güçlü ekonomik bağlarla şekillenirken, bu ilişki ABD ile olan geleneksel ittifakı da dikkate alan üç yönlü bir denge içerisinde yürütülüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana stratejik konumunu ABD ile ittifak temelinde şekillendiren Avustralya, son dönemde bu yaklaşımı yeniden değerlendirme sürecine girmiş durumda.

Hükümetin, ABD ve Birleşik Krallık ile birlikte 368 milyar dolarlık AUKUS güvenlik anlaşmasına imza atarak nükleer enerjili denizaltı programına dahil olması, ülke içinde geniş kapsamlı bir tartışmaya yol açtı. Bazı eski devlet adamları ve bağımsız savunma uzmanları, bu anlaşmanın Avustralya’nın egemenliğini zedeleyebileceği ve ülkeyi ABD öncülüğündeki olası çatışmalara sürükleyebileceği yönünde uyarılarda bulunuyor.

Bu endişeler, ABD’deki dış politika tutarsızlıkları ve iç siyasi belirsizliklerle daha da güçleniyor. Sık değişen ticaret politikaları ve uluslararası kurumlardan çekilme kararları, Washington’un uzun vadeli güvenilirliğini sorgulatan faktörler olarak öne çıkıyor.

Bu bağlamda, Avustralya zorlu bir soruyla yüzleşmek zorunda: Stratejik düşünmeyi Washington’a havale ederek ulusal çıkarlarını koruyabilir mi?

Diğer yandan Çin, Avustralya ekonomisi açısından temel bir ortak olmaya devam ediyor. Çin ile sürdürülen ticaret fazlası, ülke ekonomisinin gelir dengesinde kilit rol oynarken, Çin’den ithal edilen ürünler hem üretim sektörüne katkı sağlıyor hem de enflasyonu kontrol altında tutuyor. Çinli öğrenciler ve turistler de hizmet sektörünün güçlü kalmasında belirleyici konumda.

Ekonomik iş birliği yalnızca ticaretle sınırlı değil. Avustralya'nın üretkenliğini artırması ve sanayi altyapısını güçlendirmesi açısından teknoloji alanında Çin ile yürütülecek iş birlikleri de büyük önem taşıyor. Avustralya'nın Harvard Üniversitesi Ekonomik Karmaşıklık Endeksi’ndeki gerilemesi, daha gelişmiş bir sanayi ve teknoloji tabanına duyulan ihtiyacın altını çiziyor. Çin’in yapay zekâ ve robotik gibi alanlarda kaydettiği ilerlemeler, Avustralya’nın bu alanlarda atılım yapması için iş birliğine açık fırsatlar sunuyor.

Yenilenebilir enerji alanında da Çin, güneş paneli üretimi, batarya teknolojileri ve enerji depolama çözümleriyle dünya lideri konumunda. Avustralya’da bu alanda faaliyet gösteren şirketler ve araştırma kurumları, Çin ile kurulacak ortak girişimlerle enerji dönüşümünü hızlandırabilir, maliyetleri azaltabilir ve sürdürülebilirlik hedeflerine daha hızlı ulaşabilir.

Çin kilit bir oyuncu

ABD ile olan ittifak, savunma ve istihbarat alanlarında önemini korusa da, Avustralya’nın ekonomik dönüşümü ve bölgesel güvenlik yaklaşımları açısından daha kapsamlı stratejilere ihtiyaç olduğu açık. Sanayileşme, teknoloji transferi ve yenilik ekosistemleri artık küresel dinamiklerle şekilleniyor ve bu süreçte Çin kilit bir oyuncu olarak öne çıkıyor.

Trump, Biden’ın kanser teşhisinin geç açıklanmasına şaşırdı Trump, Biden’ın kanser teşhisinin geç açıklanmasına şaşırdı

Göç ve konut piyasası gibi iç politikanın sıcak başlıklarında ise daha geniş bir perspektif gerekiyor. Uluslararası öğrenciler veya göçmenlerin konut fiyatları üzerindeki etkisine ilişkin kamuoyunda dile getirilen bazı görüşler, eldeki verilerle desteklenmiyor. İnşaat maliyetlerinin düşürülmesi ve altyapı iyileştirmeleri açısından Çin’den sağlanabilecek malzeme ve tecrübeler de önemli katkı sağlayabilir.

Önümüzdeki dönemde, Avustralya’nın Çin’i yalnızca ekonomik bir ortak olarak değil, aynı zamanda küresel düzeyde yapısal bir gerçeklik olarak tanıması bekleniyor. Bu ilişki dikkatli ve dengeli şekilde yönetildiği sürece, iki ülkenin karşılıklı faydaya dayalı iş birliği geliştirmesi mümkün.

ABD’nin geleneksel “ya bizdensin ya onlardan” şeklindeki ikili yaklaşımına karşın, Avustralya’nın ulusal çıkarları çok kutuplu ve bağımsız bir dış politika ile daha etkin şekilde korunabilir. Bu da yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik mimarisinde de yapıcı bir rol üstlenme fırsatını beraberinde getiriyor.