Türkiye, bir tercih değil jeopolitik bir zorunluluktur!!!

Geçtiğimiz günlerde Doha’da 16 aralıkta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) daveti üzerine Trump'ın Gazze'deki çatışmayı sona erdirme planının ‘ikinci aşamasını ve Uluslararası İstikrar Gücü’nün kuruluşu konusunda görüşmelerin yapılacağı bir toplantı düzenlendi. 45 ülkeye davet gönderildi ancak toplantıya 25 civarı bir katılımın olduğu medyada yer aldı. Toplantıda Şarm El Şeyh anlaşmasının öne çıkan garantörleri ABD, Katar ve Mısır yer alırken Türkiye’nin İsrail’in karşı çıkması nedeniyle davet edilmemesi dikkat çekti. Her ne kadar İsrail de toplantıya katılmasa da bir şekilde toplantının arka planında ABD üzerinde etkinliğini hissettirdi.

İsrail, Gazze meselesinde artık Hamas yerine Türkiye’yi muhatap almaya başladı ve sanki Türkiye ile mücadele ediyormuş gibi bir izlenim veriyor. Halihazırda, Türkiye ile Suriye’de karşı karşıya olan İsrail’in Gazze’de artık tek bir amacı var; o da Türkiye’yi Gazze’ye, hatta Suriye de dahil olmak üzere tüm Orta Doğu’ya yaklaştırmamak. İsrail bu konuda Washington’da ve Arap dünyasında muazzam lobi yapıyor.

7 Ekim saldırılarının ardından Türkiye, Gazze meselesinde elinden gelen her türlü çabayı gösterdi. Daha fazla insan ölmesin diye elinden geleni yaptı. Saldırılardan 38 gün sonra zar zor toplanan İslam İşbirliği Örgütü’nü ve Arap Birliği’nin toplanmasını sağladı. Sessiz kalan İslam dünyasını zorladı. Batı’da büyük bir diplomatik lobi yaptı. Ancak gelinen noktada Japonya gibi Yeni Zelanda gibi Gazze’yle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve insanlar ölürken adları dahi duyulmayan ülkelerin Doha’ya davet edilmesi ve orada yer alan dost ve kardeş ülkelerin Türkiye’yi yalnız bırakmaları kabul edilemez bir durumdur. Türkiye’nin “sizler de katılmayın” çağrısı yaptığı ülkelerden kaçı katılmadı bilinmiyor ama büyük bir vefasızlığın olduğu da bir gerçektir.

Suriye’de Esad’ın devrilmesi Arap dünyasında sanıldığı kadar memnuniyetle karşılanmadı. Bir Arap ülkesinde bir Arap liderinin ve rejiminin Türkler tarafından devrilmesi Arap dünyası için bir utanç, bir felaket olarak yorumlandı. Belki de bu nedenle Ahmet El Şara hükümetini canı gönülden bağırlarına basmadılar. Ahmet El Şara’ya hep mesafeli durdular. Bir yıl geçti halen Arap Dünyası, Ahmet El Şara’ya kuşku ile bakıyor.

Şimdi aynı korku, aynı endişe ve kuşku Gazze üzerine çökmüş durumda. Ölen çocukların haberlerine bakmak yerine Londra’daki at yarışlarını takip edenler birden Gazze konusunda kahraman kesildiler. İbrahim anlaşmalarının gölgesinde Gazze’de İsrail’in kontrolünde sarı hattın gerisinde bir İstikrar Gücü kurmanın peşindeler. ABD, ısrarla Hamas’ın olduğu kırmızı hat içinde kalan yerlerde bir istikrar gücü önerse de hem Avrupalılar hem de Araplar buna sıcak bakmıyor. Ama eğer Türkiye olsaydı gözü kapalı tek başına bu kırmızı hatta yer alırdı.

1918’de Türkiye’yi buradan zorla çıkaranlar ve onların çocukları bugün Türkiye’nin tekrar buralara gelmesini istemiyorlar. Türkiye, daha fazla mazlum ölmesin diye çırpınırken bunların derdi Osmanlıyla, geçmiş tarihle hesaplaşmak…

Geçtiğimiz günlerde Jerusalem Post’ta Doha toplantısının değerlendirildiği uzun bir yazı yayınlandı ve Türkiye’yi İsrail için varoluşsal bir tehdit olarak gösterdi. Türkiye’nin İsrail’e rağmen Gazze İstikrar Gücüne katılma ihtimalinin olmadığını yazdı ve artık ABD’nin de bunu kabullendiğine işaret etti.

Doha’ya davet edilmeyen Türkiye’nin gönlünü almak isteyen ABD, Miami’de Türkiye, Mısır ve Katar’ın katıldığı bir toplantı yaptı. Maksat dostlar alışverişte görsün. Sonuç? Maalesef dişe dokunur bir şey yok. Rutin açıklamalar…

Tüm bunlar yaşanırken İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi Doğu Akdeniz’de yeni bir denge kurma arayışı içine girdiler. Bu halkaya İsrail’in önemli bir doğal gaz satış anlaşması imzaladığı Mısır’ı da kattığımızda Gazze’nin arkasında esasen Doğu Akdeniz ve enerji kaynaklarının paylaşılmasının yattığı da görülecektir.

Bu oyunu bölgede ancak Türkiye bozar…Ancak, son günlerde gemi saldırıları ve İHA olaylarına bakıldığında sanki birileri Türkiye’nin dikkatini Karadeniz’e çekmek istiyor gibi…

Her şeye rağmen unutmayalım ki tüm dünya için ve özellikle Orta Doğu için TÜRKİYE, BİR TERCİH DEĞİL JEOPOLİTİK BİR ZORUNLULUKTUR!!!