Brüksel’de düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısı öncesinde NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile basına konuşan Hegseth, ABD’nin başını çektiği “Ukrayna'nın Öncelikli İhtiyaçlar Listesi” (PURL) programının genişletilmesi çağrısında bulundu.
Haziran ayında Lahey'de düzenlenen ve NATO ülkelerinin savunma harcamalarını GSYH'nin yüzde 5’ine çıkarma taahhüdünde bulunduğu zirveye atıf yapan Hegseth, bu adımı “Başkan Donald Trump’ın liderliğiyle gerçekleşen tarihi bir başarı” olarak nitelendirdi. Ancak bu hedef, birçok ülke kamuoyunda sosyal harcamaların kısıtlanması pahasına silahlanmaya öncelik verildiği şeklinde eleştiriliyor.
“Barış, silahla sağlanır” çelişkisi
Hegseth, PURL programını "Avrupa'nın ABD silahlarını alıp Ukrayna’ya transfer ederek barışı sağlamaya katkıda bulunduğu" bir girişim olarak tanımladı. Ancak “barışı silahla sağlamak” söylemi, ABD’nin son yıllarda benimsediği dış politika çizgisiyle ilgili yeni soruları da beraberinde getiriyor.
ABD’li Bakan, “Trump döneminde öğrendiğimiz bir şey varsa, o da barışın ancak güç yoluyla uygulanabileceğidir” ifadeleriyle sertlik yanlısı güvenlik paradigmasını bir kez daha ön plana çıkardı. Oysa bu yaklaşım, pek çok uluslararası uzmana göre uzun vadede istikrarsızlığı körüklüyor ve barış ihtimalini daha da zayıflatıyor.
Gazze ve Ukrayna: Çifte standart eleştirileri
Hegseth, açıklamasında Gazze’deki ateşkese de değinerek, Trump’ın bölgede “barışı savunduğunu” öne sürdü. Ancak ABD’nin Gazze politikası, uluslararası kamuoyunda özellikle İsrail’e sağlanan askeri destek ve Trump'ın Gazze'ye yönelik yeniden yapılanma konusundaki yaklaşımı nedeniyle yoğun eleştiri altında. Hegseth’in açıklamaları, ABD’nin “barış” söylemini yalnızca kendi çıkarlarıyla örtüşen çatışmalarda gündeme getirdiği şeklinde yorumlanıyor.
Avrupa'ya baskı artıyor
PURL programına daha önce katılacağını açıklayan ülkeler arasında Kanada, Hollanda, Danimarka, Norveç, İsveç, Almanya, Belçika ve Lüksemburg bulunuyor. Rutte, şimdiye kadar toplam 2 milyar dolarlık silah ve ekipman taahhüdünde bulunulduğunu belirtti.
Uzmanlara göre ABD, Avrupa ülkelerine baskı kurarak hem silah sanayisini güçlendiriyor hem de çatışma bölgelerinde dolaylı nüfuzunu artırıyor. “Ortak savunma” söylemiyle pazarlanan bu programlar, aslında ABD’nin dış politikasındaki silah ihracatına dayalı stratejinin bir uzantısı olarak okunuyor.