Pax-Americana: ABD düzeni/barışı
Bellum Americanum: Amerikan savaş dönemi/düzeni
Geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Merz, CSU Kongresinde yaptığı konuşmada “sevgili arkadaşlar, Pax Amerikan'ın onlarca yılı biz Avrupalılar ve biz Almanlar için büyük ölçüde bitti. Artık onları tanıdığımız şekliyle yoklar. Nostalji de yardımcı değil ve ben bu nostaljiye kendimi kaptırmak istemezdim. Ama yararı yok” demesi tüm Avrupa’da ve dünyada bomba etkisi yarattı.
Devamında Merz, “Amerikalılar, çok sert bir şekilde kendi çıkarlarını ileri sürüyorlar… Biz de çıkarlarımızı ileri sürmeliyiz. Ve sevgili arkadaşlar, biz o kadar güçsüz değiliz, o kadar küçük değiliz. Biz 450 milyon nüfuslu bir Avrupa iç pazarıyız. İngilizleri de eklersek - maalesef Avrupa Birliği'nden ayrıldılar, ama şimdi en azından dış politika ve güvenlik politikasında Avrupa'ya yeniden dayanmaya çalışıyorlar- İngilizlerle birlikte 500 milyon. Bu, dünyada sahip olduğumuz en büyük bağlantılı ekonomik bölgedir” şeklinde ifade etti.
Dünya daha bu şoku üzerinden atamamışken yeni bir gelişme de ABD Başkanı Trump’dan geldi: Trump, sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. Açıklamasında; “Venezuela rejimi, varlıklarımızı çalmalarının yanı sıra terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve insan kaçakçılığı gibi birçok nedenle yabancı terörist örgüt olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle bugün, Venezuela’ya giren ve Venezuela’dan çıkan tüm yaptırım kapsamındaki petrol tankerlerinin tam ve eksiksiz bir blokajını emrediyorum” diyordu.
Trump’ın sosyal medya üzerinden Venezuela’ya ilişkin yaptığı açıklama, sadece sert üslubuyla değil, içerdiği hukuki ve jeopolitik iddialarla da dikkat çekiyor. Bir ABD başkanının — üstelik resmi bir Kongre ya da BM kararı olmaksızın — başka bir ülkeyi “yabancı terörist örgüt” olarak nitelendirmesi ve petrol tankerlerine yönelik blokaj emri verdiğini ilan etmesi, uluslararası politikada alışıldık sınırların hayli dışında bir çıkış niteliği taşıyor.
Siyasi açıdan Trump’ın mesajı net: Venezuela’yı yalnızca otoriter bir rejim olarak değil, uluslararası suç şebekeleriyle özdeşleşmiş bir aktör olarak sunmaktadır. Bu söylem, Trump’ın dış politikada sıkça başvurduğu “etiketleme ve baskı kurma” stratejisinin devamıdır.
Uluslararası hukuk açısından bu açıklamaya bakıldığında bir devletin başka bir devlete karşı deniz ablukası uygulaması, Birleşmiş Milletler Şartı’na göre açıkça savaş hali veya en azından Güvenlik Konseyi yetkisi gerektiren bir durumdur. Abluka, klasik uluslararası hukukta “kuvvet kullanımı” sayılır. Güvenlik Konseyi kararı olmadan ve meşru müdafaa şartları oluşmadan uygulanan bir blokaj, hukuka aykırı güç kullanımı olarak değerlendirilir.
Dahası, bir devleti “terör örgütü” ilan etmek, uluslararası hukukta tanınan bir kategori değildir. Birleşmiş Milletler sistemi içinde Venezuela hâlâ egemen, tanınmış bir devlettir. ABD’nin tek taraflı olarak böyle bir nitelendirme yapması, siyasi söylem olabilir; fakat hukuki bağlayıcılığı yoktur.
Trump’ın tek bir amacı var. Dünyada en çok kanıtlanmış petrol rezervlerine sahip olan Venezuela’nın petrolünü ele geçirmek, Maduro yönetimini devirmek, Çin ve Rusya’nın ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü Karayipler ve Latin Amerika’ya yaklaşmasını engelleme. Dolayısıyla bunları yapabilmek için de meşruiyet sağlamak zorundadır. Açıkçası meşruiyetini hukuk yerine gücünden alan ABD, BM’yi, uluslararası hukuku ve diğer kurumları hiçe saymıştır. İsrail ile birlikte Gazze sokaklarında BM’yi sessiz ve etkisi hale getirdi.
Sonuç olarak ABD hegemonyası sona ermemiş kılık değiştirmiştir. Amerikan Barışı düzeni/dönemi (PAX-AMERICANA) biterken Amerikan savaş düzeni/dönemi (BELLUM- AMERICANUM) başlamaktadır. Bu sürecin ilk adımı da Karayipler’de Venezuela’ya karşı atılacak adım gibi görünüyor.
İşin ilginç olan noktası tüm bu gelişmelere dünyanın kılı kıpırdamıyor.