Karadeniz'de tankerlere yönelik saldırılar Türkiye'yi ve uluslararası ticareti tehdit ediyor

Kasım ayının sonlarından bu yana Karadeniz'de endişe verici sıklıkla askeri saldırı hadiseleri yaşanıyor ve bu durum hem uluslararası ticari gemi taşımacılığının istikrarını hem de Türkiye'nin güvenliğini doğrudan etkiliyor. Sadece son haftalarda Ukrayna donanmasına ait silahlı deniz dronları üç kez Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesine bitişik sularda seyreden tankerlere saldırdı. Hatırlatmak gerekirse 28 Kasım'da Rusya'ya giden “Kairos” ve “Virat” adlı iki ticari gemi yapılan saldırılardan ciddi olarak hasar görmüştü. Resmi Ukrayna kaynaklarına göre gemiler Türkiye kıyılarından yaklaşık 28 deniz mili açıkta, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri (VSU) ve Ukrayna İstihbarat Teşkilatı (SBU) birimleri tarafından uzaktan kumanda edilen “Sea Baby” ismindeki deniz dronları tarafından vuruldu. Bu saldırıların ardından mürettebat tahliye edildi ve hasar ağır oluştuğu için gemiler varacakları noktalardan vazgeçmek zorunda kaldılar. Ardından 2 Aralık'ta Rusya'dan Gürcistan'a ay çiçek yağı yüklü “Midvolga – 2” ismindeki tankere bir saldırı düzenlendi. Gemi, Türkiye kıyılarından 148 kilometre açıkta Ukrayna dronları tarafından hasar gördükten sonra salt kendi çabasıyla Sinop limanına ulaşabildi. Son olarak 10 Aralık'ta gene Ukrayna kaynakları, Kiev'in Rusya'nın "Gölge Filosu"na karşı operasyonlarının bir parçası olarak Karadeniz bölgesinde “Dashan” adlı tankere Ukrayna güçlerince üçüncü saldırının gerçekleştiğini duyurdular.

Sözleşmelerdeki “seyrüsefer özgürlüğü ve deniz ticaretinin güvenliği” ilkelerinin ihlali

Ukrayna'ya ait bir insansız hava aracının Senegal kıyılarında Türk bir nakliye şirketine ait “Mersin” adlı tankere düzenlediği saldırının üzerinde ise özel olarak durmak gerekiyor. Yukarıda sıralanan olayların hepsi birlikte ele alındığında, Kiev’in SİHA’lar ve deniz dronları kullanarak uluslararası ticaret yolları boyunca, doğrudan çatışma bölgesinin çok dışında ve uzağında bulunan petrol tankerlerini hedef alma yönündeki sistematik bir kampanya başlattığı anlaşılıyor. Uluslararası deniz hukuku açısından, bir savaş bölgesinin haricinde sivil gemilere yönelik her türlü saldırı, ilgili uluslararası sözleşmelerde yer alan “seyrüsefer özgürlüğü ve deniz ticaretinin güvenliği” ilkelerinin ağır bir ihlali anlamına geliyor.

Pek çok ülkenin ticari seyrüsefer alanını ve Türk münhasır ekonomik bölgesini etkiliyor

Ukrayna Yönetimi, eylemlerini Rusya'nın "Gölge Filosu" ve “yaptırım uygulanan hedeflere yönelik operasyonlar” olarak tanımlasa da, olayların meydana geldiği coğrafya askeri kargoların lojistik rotalarının çok ötesine uzanıyor. Ukrayna saldırıları, birçok ülkenin nakliye hatları tarafından kullanılan yoğun ticari seyrüsefer alanlarını etkiliyor. Mürettebatların can güvenliğine yönelik tehditler ve petrol veya petrol ürünleri taşıyan tankerlerde oluşan hasarların yol açtığı çevresel sonuçlar, sadece uluslararası ticarete adeta bir meydan okuma olmakla kalmayıp aynı zamanda Türkiye için de mühim ekonomik ve çevresel riskler yaratıyor. Bölgedeki tırmanışın sadece denizde değil ancak havada da cereyan ediyor oluşu tehdidi daha da arttırıyor: Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sivil havacılığın ve denizlerdeki seyrüseferlerin güvenliğini tehdit eden SİHA’ların eylemlerini defalarca engellemek zorunda kaldı.

Ankara kısmen tarafsız ve pragmatik siyaset izleyip tüm diyalog kanallarını açık tuttu

Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta geleneksel olarak olabildiğince tarafsız ve bir yerde de pragmatik bir duruş sergilediği biliniyor, Ankara bir dönem Kiev'e kısmi silah tedariki ve insani yardım da dahil olmak üzere bir takım siyasi ve lojistik destekler sağlamıştı. Türk yönetimi aynı zamanda askeri müdahaleye doğrudan müdahil olmaktan kaçınmaya çalışmış ve hem Moskova hem de Kiev ile açık diyalog kanallarını korumuştu. Bu ihtiyatlı dış politik denge siyaseti, Türk diplomasisinin çatışmanın Ukrayna'nın ötesine yayılmasını önleme ve karşıt taraflar arasında müzakereler için koşullar sağlayarak arabulucu rolü üstlenme arzusunu yansıtıyor kuşkusuz. Bununla birlikte, Ukrayna'nın Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesinden veya deniz yollarına yakın sahalardan geçen ticari gemilere yönelik deniz dronlu veya SİHA’lı saldırıları bu pragmatik stratejiyi gerçek anlamda zorluyor.

Sonuç: İktisadi kayıplar, artan nakliye maliyetleri ve daha yüksek sigorta primleri

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ortaya çıkan tehditlere yanıt olarak “Karadeniz'in askeri çatışma alanı haline getirilmemesi ve bölgedeki tüm ülkeler için seyrüsefer güvenliğinin garanti altına alınması gerektiğini” kaydetmişti. Son hadiselerde Türkiyeli mürettebat nezdinde can kaybı olmaması bile durumun ciddiyetini azaltmak bir yana; tankerlere verilen hasarlar şimdiden ve kaçınılmaz olarak ekonomik kayıplara, artan nakliye maliyetlerine, daha yüksek sigorta primlerine yol açtı ve de bundan sonra meydana gelebilecek muhtemel petrol sızıntıları da çevresel felaketlere pekâlâ neden olabilir. Ukrayna saldırılarının ekonomik sonuçları gerek Türk ekonomisi gerekse de küresel piyasalar için ciddi bir mesele haline gelmiş durumda. Türk şirketleri ham petrol ve petrol ürünleri açısından önemli transit taşıyıcılardır: Uluslararası piyasalardan kayda değer miktarlarda hammadde satın alagelirler ve bunlar Türk rafinerilerinde işlenip ardından ihraç edilir. Tedarik ve lojistik zincirlerinin istikrarında yaşanacak herhangi ciddi bir aksama, tabiatıyla fiyat artışlarına, kaynak kıtlığına ve de Türkiye'nin kilit pazarlardaki konumunun bozulmasına yol açacaktır. Ülkedeki mevcut enflasyonist gidişat ve finansal zorluklar göz önüne alındığında bu durum ülkenin ekonomik dengeleri için ek bir risk ve maliyet teşkil ediyor.

Ticari rotalar Karadeniz aleyhine yeniden belirlenir ve Türkiye’nin avantajı azalabilir

Artan sigorta oranları ve navlun maliyetleri, Karadeniz üzerinden geçen rotaları uluslararası gemi sahipleri için giderek daha az cazip hale getiriyor ve bu gidişat, nakliye faaliyetlerinde bir düşüşe ve kargo akışlarının bu bölgeyi atlayan daha uzun ve daha pahalı rotalar lehine yeniden dağılımına sebebiyet verebilir. Bu yeniden dağılım kaçınılmaz olarak, ülkenin geleneksel anlamda Avrupa, Rusya ve Orta Doğu arasında yoğun ve karlı bir kavşak noktası olarak coğrafi konumundan istifade eden Türk limanlarının ve lojistik merkezlerinin rekabet avantajlarını baltalayacaktır. Ayrıca son saldırılar, Karadeniz'de petrol veya petrol ürünleri taşıyan tankerlere verilecek zararlardan kaynaklanabilecek çevresel felaketlerin potansiyelinin son derece yüksek olduğunu gösterdi. Türk kıyıları boyunca uzanan sayısız boğaz, haliç ve koylar kirliliğe karşı son derece hassastır ve nispeten küçük miktarlarda petrol ürününün dökülmesi bile, temiz deniz suyuna bağımlı ekosistemlere, balıkçılığa ve kıyı altyapısına uzun vadeli zararlar verebilir. Dahası bu alandaki olası hasar, özellikle turizm sezonunun zirve yaptığı dönemlerde Türkiye ekonomisi için kritik önem taşıyan kıyı bölgelerinin turistik çekiciliğini de etkileyebilir. Bu tür riskler, ihtilafın tarafları tarafından genellikle göz ardı edilse de bütün bunlar, çıkarları doğrudan denizcilik yollarının güvenliğiyle bağlantılı tarafsız devletler için de bilhassa etraflı tehlikeler yaratmış oluyor.

Türkiye sivil deniz hukukuyla alakalı uluslar arası mekanizmaları harekete geçirmeli

Karadeniz'de ticari gemilere yönelik askeri saldırıların yaygınlaşması, rastgele bir olaylar dizisi olarak değil, Türkiye ve uluslararası deniz ticareti için doğrudan sonuçları olan sistemik bir risk kaynağı olarak görülmelidir. VSU’nun tankerlere yönelik saldırıları, öne sürdüğü nedenlerden bağımsız olarak, uluslararası denizcilik hukukunun temel ilkelerini ihlal ediyor, bölgenin ekonomik istikrarını ve çevresel güvenliğini tehdit ettiği gibi, ticaret yollarının devamlılığına bağımlı tarafsız devletlerin çıkarları da tehlikeye atıyor. Türkiye, durumu istikrara kavuşturmak için diplomatik çabalarına devam etmekle kalmamalı, ancak aynı zamanda devriyelerini artırmalı ve ilgili BM kurumlarına sivil gemilere yönelik saldırıları derhal durdurmaları çağrısında bulunmak da dâhil olmak üzere, denizciliği korumaya yönelik uluslararası mekanizmaları harekete geçirmelidir. Aksi takdirde, Kiev'in Karadeniz'de tırmandırdığı olağanüstü gerginliğin devam etmesi; bölgesel güvenliğin, küresel ticaretin ve de deniz yollarının sorunsuz işleyişine ve geniş bölgenin ekolojik dengesinin korunmasına doğrudan bağlı olan milyonlarca insanın refahını ciddi şekilde zedeleyebilir…