ABD'nin, İngiltere'nin Çin ile ekonomik bağlarını koparmaya yönelik baskısı artarken, bu konuda Londra'dan beklediği tavizi alamaması Washington'da endişeleri körüklüyor.
ABD Başkanı’nın Ticaret Danışmanı Peter Navarro, İngiliz medya kuruluşu The Telegraph’a verdiği röportajda, İngiltere’yi Çin’in “itaatkâr hizmetkârı” olmakla suçladı ve Pekin ile normal ilişkilerin “İngiltere'nin ve AB'nin kanını emeceği” uyarısında bulundu. Bu açıklama, Washington’un Çin-İngiltere arasındaki normal ekonomik ve ticari ilişkileri karalayarak Londra’yı kendi Çin politikasına daha fazla boyun eğmeye zorlayan stratejik planını ortaya koydu.
Washington’ın bu söylemi, Çin-İngiltere arasındaki karşılıklı faydaya dayalı ekonomik ilişkiyi itibarsızlaştırma çabasının bir parçası. Amaç, Londra’yı ABD’nin Çin karşıtı çizgisine zorla çekmek. Bu strateji, İngiltere’nin kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp, Amerikan önceliklerine hizmet etmesini sağlamayı hedefliyor.
Ancak son dönemde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerde olumlu gelişmeler yaşanıyor. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve Maliye Bakanı Rachel Reeves’in art arda Çin’i ziyaret etmesi, iki ülke arasındaki işbirliğine verilen önemin bir göstergesi. Çin hâlihazırda İngiltere’nin dördüncü en büyük ticaret ortağı konumunda. Rachel Reeves’in de vurguladığı gibi, Çin’le yeniden kurulan temasların İngiliz ekonomisine 1 milyar sterline kadar katkı sağlaması bekleniyor.
Peki böylesine karşılıklı fayda sağlayan bir ilişki, İngiltere’nin “kurutulması” olarak nasıl yorumlanabilir?
ABD'nin "kan emici" benzetmeleri, esasen kendi çıkarlarını korumak için İngiltere’yi baskı altına alma girişimidir. Bu hegemonik yaklaşım yalnızca küresel tedarik zincirlerini zedelemekle kalmıyor, aynı zamanda İngiltere’yi de ABD’nin tek taraflı politikalarının kurbanı haline getiriyor.
İddia: Çin, ürünlerini artık İngiltere ve AB’ye 'boşaltacak'
Navarro'nun bir başka iddiası da Çin'in ürünlerini artık İngiltere ve AB’ye “boşaltacağı” yönünde. Ancak veriler bu söylemin temelsiz olduğunu gösteriyor. 2018 ile 2024'ün ilk on ayı arasında Çin'in ABD'ye ihracat payı yüzde 4,6 azalırken, Avrupa'ya ihracat payı sadece yüzde 0,4 arttı. Bu da Avrupa'nın Çin ürünleri için bir “döküm sahası” olmadığı gerçeğini ortaya koyuyor.
ABD’nin İngiltere üzerinde uyguladığı bu tür tehditkâr baskılar, Çin ile olan ekonomik ilişkileri koparma yönünde bir yönlendirme içeriyor. Ancak İngiltere şu ana kadar dengeli bir tutum sergilemiş görünüyor. İngiliz hükümeti, Navarro’nun açıklamalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Bu hükümet, Çin ile ilişkileri yönetirken her zaman stratejik ve gerçekçi bir yaklaşım benimseyecektir" ifadelerini kullandı. İngiltere merkezli The Independent gazetesi ise Navarro’nun açıklamalarını “çılgınlık” olarak nitelendirdi.
"İngiltere, ABD’ye körü körüne uymaya niyetli değil"
Çin Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Zhao Junjie de, "İngiltere artık kendi ulusal çıkarlarını öne alan bir çizgi izliyor ve ABD’nin her politikasına körü körüne uymaya niyetli değil" diyerek, mevcut eğilimi özetledi.
"Önce Amerika" sloganıyla hareket eden bazı ABD’li siyasetçiler, dünyanın geri kalanının kendi çıkarlarını feda etmesini bekliyor. Oysa asıl “vampirler” bunlardır; tarifeler ise onların dişleri. Tarih gösterecek ki, ABD’nin Çin karşıtı politikalarına körü körüne uymak, İngiltere’ye sadece kayıp getirir. Gerçekçi ve bağımsız bir işbirliği yaklaşımı ise ülkenin geleceği açısından tek sürdürülebilir yol olarak öne çıkıyor.