Filistin devletinin tanınması üzerine notlar

Filistin konusunda önemli gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Fransa ve İngiltere, Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar. Bu gelişme Filistin davası açısından oldukça memnuniyet vericidir. Zira iki ülke de Birleşmiş Milletler ( BM) Güvenlik Konseyi üyesidir.

Ancak bugün Gazze'de yaşanan vahşet, soykırım bu tanımalarla ortadan kalkacak mı? Bu sorunun cevabı belki de Filistin’in geleceğini de belirleyecektir. Her şeyden önce bu tanınacak Filistin Devleti, Gazze topraklarını da içeriyor mu yoksa Batı Şeria'da Ramallah merkezli Mahmut Abbas'ın Cumhurbaşkanı olduğu Filistin Devleti mi? Filistin, eğer tanınacaksa açıkça söylemek gerekir ki bunun şu anda Gazze'de yaşanan vahşeti, soykırımı durdurmaya hiçbir şekilde faydası yoktur. Ramallah'daki Filistin devletinin bir Cumhurbaşkanı bir de Dışişleri Bakanı olmasına rağmen şu güne kadar ne Cumhurbaşkanından ne de Dışişleri Bakanından bir açıklama duyulmadı. Eğer gerçekten bir devlet ve hükümet varsa arada sırada da olsa Dışişleri Bakanı veya yetkililer çıkar Gazze'deki ve Batı Şeria'daki gelişmeler konusunda dünya kamuoyunu bilgilendirirdi.

Eğer, İsrail, bu tip hükümet faaliyetlerine izin vermiyorsa, tıpkı geçmişte örneğin Tunus gibi çeşitli Arap ülkelerinde sürgünde Filistin hükümetinin yaptığını bugün mevcut Filistin yönetimi de yaparak hükümeti geçici olarak yurtdışına taşıyarak burada faaliyet gösterebilir. Maalesef mevcut Filistin hükümeti Gazze'nin İsrail tarafından kendisine devredilmesini bekliyor ki bu bir boş hayal ve beklentidir.

İngiltere'nin Filistin devletini tanıma kararını açıklamasından sonra içeride önemli tartışmalar yaşandı. Her şeyden önce İngiltere’nin İsrail devletinin kuruluşunda doğrudan bir rolü olduğu için böyle bir tanımanın önemli bir siyasi etkisi olacağı söylendiği gibi bazı uzmanlar da bunun sadece bir siyasi tanıma olacağını lakin bunun hukuki etkisinin olmayacağını; örneğin Filistin Devleti ile diplomatik ilişki kurulamayacağını söylüyor.

Filistin'in uluslararası hukuk açısından tam bir devlet olarak faaliyet gösterebilmesi için ülkelerin siyasi tanımasının yanında BM'ye üye olması, bu bağlamda BM Güvenlik Konseyi'nin BM üyeliğine kabul etmesi gerekmektedir ki Filistin bir devlet olarak BM teşkilatının bir parçası olabilsin ve BM antlaşmasından ve uluslararası hukuktan faydalanabilsin. Şu anda 138 ülke ülke Filistin devletini tanıyor ama bunun hukuki veya diplomatik olarak hiçbir sonucu yok. Tamamen siyasi bir eylem. Bu devletlerin Filistin'i tanımasının uluslararası hukukta bir karşılığı yok. Örneğin Filistin, BM antlaşmasının 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkını bireysel ya da topluca kullanamıyor, BM'de temsil edilmiyor. Şu anda BM'de özel bir statüyle bulunuyor .

Filistin, BM üyeliğine 2011 yılında başvurdu. Bu başvurusu BM Güvenlik Konseyi'ne gitti. 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nin 9 üyesinden onay alması ve en önemlisi 5 daimi üyenin veto etmemesi gerekiyordu. Maalesef Filistin her defasında ABD'nin vetosuyla karşılaştı. Eğer Güvenlik Konseyi'nin onayını alabilseydi BM Genel Kurulunda yapılacak oylamada oyların üçte ikisini alması halinde tam üye olabilirdi. Filistin’in BM Genel Kurulunda yeter sayıda destekçisi var, bu oylama sorun olmaz.

Filistin’in halihazırda BM'deki statüsü 2012'den beri üye olmayan gözlemci devlet statüsüdür. Bir zamanlar Vatikan da benzer bir statüye sahipti. Bu statü, Filistin’e bazı uluslararası haklar kazandırmıştır örneğin Uluslararası Ceza Mahkemesine taraf olma gibi ama yeterli değildir.

Geçtiğimiz yıl Filistin'in BM Güvenlik Konseyinde bir devlet olarak tanınması gündeme geldiğinde ABD veto etti. Veto gerekçesinde Filistin devletinin İsrail Devleti ile anlaşarak, uzlaşarak ve İsrail'in rızasını alarak gelmesi halinde devlet olarak tanıyacağını dolayısıyla BM üyeliğine de yeşil ışık yakacağını ifade etti. Fakat İsrail parlamentosu 7 ekimden sonra oy birliği ile bir karar aldı: "Hiçbir şekilde İsrail topraklarında bir Filistin devletinin kurulmasına izin verilmeyeceğini" duyurdu. İsrail parlamentosu böyle bir karar almışken Filistin Devleti nasıl olup da İsrail’le uzlaşıp, İsrail'in rızasını da alıp BM Güvenlik Konseyine gidecek? İsrail daha başından Filistin devletinin kurulmasına izin vermiyor. Bunun yerine İsrail toprakları dışında nerede isterlerse bir Filistin Devleti kurabileceklerini, ilk tanıyanın da İsrail olacağını ve ellerinden gelen her türlü desteği vereceklerini de söylüyorlar. Netanyahu hükümetinin Gazze politikası zaten buradaki Filistinlileri zorla göç ettirmek üzerine kurulu. Gazze’de bir Filistinli dahi kalmayana kadar kanlı operasyonlarını devam ettirmek .

Bugün Filistin Devletinin merkezi Batı Şeria'da Ramallah'tır. Geçtiğimiz günlerde İsrail parlamentosu aldığı bir kararla İsrail hükümetine Batı Şeria’yı ilhak etme yetkisi vermiştir. Daha önce de Trump İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine yeşil ışık yakmış, İsrail'in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini tanıyabiliriz demiştir.

Şimdi Fransa ve İngiltere’nin tanıyacağı Filistin Devleti kağıt üzerinde bir devlet olacak çünkü bu tanımanın İsrail nezdinde, ABD nezdinde bir geçerliliği yok. ABD'nin kafasında bir Filistin Devleti var ama bu Filistin Devleti de tıpkı Vatikan’da olduğu gibi Sui generis, kendine özgü bir devlet. Bir başka deyişle bir müze devleti, sabah 8'de açılan akşam 17.00'de kapanan, vatandaşlarını burada çalışanların oluşturduğu sembolik bir devlet.

ABD, hiçbir zaman 1967 sınırlarına dayalı başkenti Doğu Kudüs'ün olduğu bir devlet modelini desteklediğini söylememiştir. Bu daha çok Türkiye'nin dahil olduğu Müslüman ülkelerin, Rusya'nın ve Çin'in iki devletli çözüm formülüdür. İsrail, bu iki devletli formüle karşı çıkmaktadır. ABD ise İsrail'in onaylamadığı hiçbir çözümü onaylamayacağını en başta söylemiştir.

İsrail açıkça Filistinlilerin kendi toprakları olduğu topraklar üzerinde hiçbir haklarının olmadığını öne sürerek hak taleplerini reddetmekte ve işgal altında tuttuğu Filistin topraklarını da İlhak etmek niyetinde olduğunu sürekli göstermektedir.

Tüm bunlar tartışılırken Cumhuriyetçi Partiden Senatör Lindsey Graham, Amerikan NBC kanalında verdiği mülakatta "tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya ve Japonya'ya yaptığımız gibi Gazze'de de aynısını yapacağız" dedi. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD, Japonya ve Almanya'yı işgal ederek burada yeni bir devlet, yeni bir düzen inşa etti ve her iki ülkenin de anayasasını yazdı sonra da tek taraflı bu anayasayı ve düzeni Japonya’ya ve Almanya'ya güçle kabul ettirdi. Şimdi Lindsey Graham diyor ki aynı stratejiyi Gazze'de uygulayacağız, önce Gazze'yi güçle ele geçireceğiz sonra burada güçle bir düzen kuracağız ardından bu düzeni Filistinlilere devredeceğiz daha doğrusu dayatacağız...

Tüm bu açıklamalara Netanyahu hükümeti hep itiraz etmektedir çünkü Netanyahu tüm İsrail topraklarından Filistinlilerin temizlenmesi politikasını izlemekte ve savunmaktadır. Bundan geriye dönüş olmayacağını her fırsatta söylemektedir.

Uluslararası hukuk başta olmak üzere Birleşmiş Milletler anlaşması ve geçerli tüm uluslararası hukuk kurallarına karşı gelen, onu ihlal eden ve çiğneyen bir ülkeye herhangi bir barışçıl çözümü dayatmak anlamsızdır. Netanyahu'nun tek anladığı dil güçtür. Bunu bizzat kendisi söylemektedir. Filistin'in siyasi olarak tanınması moralleri artırır ama Gazze'de açlığın ve ölümlerin önüne geçemez. Her zaman olduğu gibi İsrail'e yarar, İsrail zaman kazanır. Batı emperyalizmi Gazze'ye ve Hamas'a karşı Batı Şeria merkezli Filistin devletini masaya koymuştur. Dikkatli olmak gerekir!