Foreign Policy dergisinde yakın zamanda yayımlanan bir makalede, ünlü Amerikalı stratejist Zbigniew Brzezinski anılırken dikkat çekici bir soru soruluyor: “Jeostratejistler nerede?” Aslında bu soruyu bugün ABD’nin strateji çevreleri de yüksek sesle soruyor: Yeni bir Zbigniew Brzezinski ya da Henry Kissinger yeniden ortaya çıkacak mı?

Bu kaygılı sorgulamanın altında, ABD'nin stratejik düşünce yapısında yaşanan kırılma ve yönsüzlüğün daha derin bir yansıması yatıyor.

Trump, Biden’ın kanser teşhisinin geç açıklanmasına şaşırdı Trump, Biden’ın kanser teşhisinin geç açıklanmasına şaşırdı

20. yüzyılın ikinci yarısında Brzezinski ve Kissinger gibi isimler, ABD’de “büyük strateji” kavramıyla özdeşleşmişti. Her iki isim de İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetini yaşamış ya da tanıklık etmiş, Soğuk Savaş'ın tansiyonuyla şekillenmiş bir kuşaktandı. Bu tarihsel arka plan, onların küresel ölçekte düşünebilen jeopolitik yaklaşımlar geliştirmelerini sağlamıştı.

Bugünün ABD'si strateji üretebiliyor mu? 

Ancak bugün Amerikan toplumu benzer bir stratejik düşüncenin yeşerebileceği bir zemin sunuyor mu? Görünen tablo karamsar. Bir yandan Brzezinski ve Kissinger gibi isimler, iç siyaset kutuplaşmalarının ötesine geçebilen, uzun vadeli uluslararası stratejiler inşa edebilen figürlerdi. Oysa bugün ABD’nin strateji alanı, parçalanmışlık, duygusallık ve kısa vadecilikle kuşatılmış durumda. Politik kutuplaşma, rasyonel stratejik düşünceye alan bırakmazken, karar alıcılar stratejik planlamayı dönemsel politika önerilerine indirgemekte.

Diğer yandan Washington’un hâlâ kendisini “dünyanın merkezi” olarak görme ısrarı, çok kutuplu bir dünyadaki karmaşıklıklara tahammül edememesine yol açıyor. Bu yaklaşım, ABD’nin "rakip" olarak tanımladığı ülkeler dâhil olmak üzere diğer devletleri anlamasını ve onlara göre konumlanmasını zorlaştırıyor; bu da etkili bir büyük strateji geliştirmenin önünde engel oluşturuyor.

Prof. Li: “Brzezinski ve Kissinger, yalnızca düşünür değildi"

Çin Dışişleri Üniversitesi’nden Prof. Li Haidong, Global Times’a verdiği demeçte, büyük stratejistlerin bugün neden nadir hale geldiğine ilişkin önemli tespitlerde bulundu. “Brzezinski ve Kissinger, yalnızca düşünür değil, aynı zamanda karar mekanizmalarında etkili isimlerdi. Onların döneminde ABD elitleri ve halk, dış tehditler konusunda ortak bir anlayışa sahipti. Bu birliktelik, stratejistlerin dış politikaya yön vermesine olanak tanıyordu,” dedi.

Bugün ise Li’ye göre, ABD’de eğitim ve akademik sistemler, hatta siyasi yapı giderek kaotik ve parçalı bir hâl aldı. Elitler arasında dış politika konusunda temel bir uzlaşı sağlanamazken, halkla olan güven ilişkisi de zayıfladı. Bu durum, strateji üretimini sekteye uğratıyor.

Li ayrıca, Kissinger ve Brzezinski’nin fikirlerini somut politikaya dönüştürebilecek kadar siyasi zekâya sahip olduklarını belirtiyor. Buna karşın günümüz strateji çevrelerinde birçok isim, yalnızca teorik tartışmalara saplanıp kalıyor. “Sürekli olarak hayali ‘dış düşmanlar’ üreterek iç sorunlardan dikkatleri uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bu da analizlerinin gerçeklikten kopuk olmasına yol açıyor,” ifadelerini kullandı.

Daha geniş bir çerçevede bakıldığında, günümüzde ABD’de büyük strateji eksikliği, kurumsal bir “düşünememe hali”nin yansıması olarak görülüyor. Soğuk Savaş sonrası süreçte ABD, stratejik kibir ile stratejik kafa karışıklığı arasında gidip geliyor.

Brzezinski yıllar önce uyarıda bulunmuştu: “Eğer Amerika iç politikada eğimli bir yolda kaymaya devam eder ve dış politikada kısa vadeli yaklaşımlar sergilerse, çöküşü kaçınılmaz olur.” Bu, son derece ciddi ve isabetli bir uyarıydı. Ancak bugünün “kriz yöneticileri” ve “fikir kulübü” aydınları bu sese kulak verecek mi?

Zaman gösterecek.